0
Çanakkale Cephesinden Mektuplar
Çanakkale Savasları sırasında her iki tarafın askerlerine de yazdıgım mektuplara sansür uygulanmıstır. Bu duruma Uzlasmacı devletlerde daha az rastlanmıstır. Günümüze ulasan mektuplardan Uzlasmacı devletlerin cephe güvenligini zor
durumda bırakacak bilgiler dısında çektikleri kisisel sıkıntıların yazılması sansür dısı bırakıldıgı anlasılmaktadır. Mektuplar subaylar tarafından okunuyor, asıl sansürün askerlerin kendisi tarafından yapılması bekleniyordu. Türklere yararlı haber ve bilgi vermemek için uygulanan diger bir yol mektupları geciktirerek yollamaktı. Bu yolla bilgiler güncelligini kaybetmekteydi. Bu önlemlere ragmen yine de bazı bilgiler gazetelere de çıkmıstır.
Türk askerlerine gelince yazdıkları mektuplardan çok azı günümüze ulasmıstır. Askerlerin günlük yasamlarıyla ilgili bilgiler ve pgibolojisi genelde savas sonrası, gazilerle yapılan konusmalardan elde edilmistir. Çok az da olsa subay günlükleri günümüze gelmistir. Türk askerlerinin mektuplarının az olmasındaki diger bir sebep ise okuma yazma bilmemeleri ve mektup yazma alıskanlıklarının olmamasından kaynaklanır. Gönderilen mektupların büyük bölümü de hazır asker mektubu ya da buna benzer basma kalıp mektuplardır. Hazır asker mektuplarının varlıgı o günleri yasamıs kisilerin anlattıgı anılardan bilinmektedir.
Hazır mektuplar önceden basılmıs ve herkese uyabilecek tipte mektuplardır. Bunlar hal hatır sormakla baslar yaslılardan baslayarak selamlamalarla biterdi. Nasıl olsa her askerin köyünde birer ninesi ve dedesi vardı. Mektubu gönderecek olan kendisine uygun bir mektubu seçer postaya verirdi.
Günümüze ulasan ve yayınlanma sansı bulan mektupların çogu subay ve
yedek subayların mektuplarıdır. Hepside o günün görgü ve saygı kurallarına göre yazılmıs, belirli bir kalıba uygun, duygusal mektuplardır. Günümüze ulasan Türk asker mektupları içe dönük, dıs dünya ile iliskileri sınırlı, anne ve babaya saygıyla baslayıp, ülke için cephede olmanın mavi huzurunu belirten dost ve akrabalara selamla biten mektuplardır.
Cephede birbirlerine karsı savasmakta olan her iki taraf askerlerinin savasa bakıs açıları da farklıydı. Isgalcilerin savasa bakıs açısı ve kültürleri daha akılcı ve gerçekçi hareket etmelerini saglamıstır. Mektuplarında bitlendiklerinden, hasta olduklarından, basları üzerinde patlayan mermilerden, dondurucu soguktan veya yanı baslarında ölen askerlerden söz etmektedirler. Türk askerinin ise mektup ve anılarında bu sıkıntılarına yer verilmemekte. Onlar daha çok duygusaldır. Özellikle acılar, içe atılmak içindi. Kisisel dertlerin mektuplarla da olsa anne ve babası ile paylasılması geleneklerinde yoktu. Kutsal bir görevi yerine getirmenin mutlulugunu her defasında dile getirirlerdi. Türk ordusunda sansür uygulanıp uygulanmadıgı kesin degildir. Fakat uygulanan kesin bir sansür vardır ki bu da askerin kendine uyguladıgı sansürdür.
Istilacı devletlerde düzenli bir posta servisi olup mektup ve küçük hediyeler özenle yerine ulastırılmaya çalısılıyordu. Türklerde ise düzenli bir posta teskilatı olmayıp asker postası uygulanmaktadır. Bazı bölgelerde gönüllülerin özel ulug sistemi olusturdukları da görülür. Bu ulug sistemine “Sai” denmektedir. Bu kisi tek tek köyleri gezip mektup ve hediye toplar cepheye zütürür. Oradan cevapları alıp geri dönerdi. Sai adı verilen kisi genellikle aynı bölgeden olusturulan (Izmir-Ödemis) birliklere mektup zütürüyordu.
Çanakkale Cephesinden Asker Mektupları
Yüzbası Kazım Efendi
21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük Kumandanı
27 Nisan 1915 (1331)
Seddülbahir civarında Selimbey Çiftliginden
18-19 “M” 331 Kazım
"Sevgili Kardesim,
Ben vatan ve millet ugrunda bana düsen vazifeyi ifa ettim. Artık gerisini size terk ediyorum. Ben cümlenize hakkımı helal ettim, tabiidir ki siz de helal edersiniz. Hemsiremin, Ziyanın kemali hasretiyle gözlerinden öperim.
Muhterem amcamın ellerinden öperek dualarını her zaman beklerim. Çoluk çocugumu evvel Cenabı Hakka sonra vatan ve millete ve sizlere emanet ederim. Sevgili valideme, aileme, çocuklara güzel bakınız. Tahsillerine himmet
ediniz. Maaslarının tahsisi, icap eden muamelenin ifası için arkadaslardan alayımızın tabur katibi ve aynı zamanda alay naibi bulunan Hasan Efendiye yazdım. Bulundugum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Beydir. Alay Kumandanı Binbası Halil Beydir. Bu isimler size lazım olursa kendileri ile muhabere edersiniz. Binbasımız Sevki Beyde benim gibi tehlikede bulundugu için sag kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu kumandanımız malum oldugu üzere Esat Pasa Hazretleridir.
Hayvanım hakkında lazım gelen muamele içinde katip efendiye yazdım. Oradaki hakkımı da çocuklarım için yazdım. Sana çok rica ederim, efradı ailemi, validemi hiçbir vakit üzme. Daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben mukaddes vatan ugruna terk-i can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hâke sizleri de bahtiyar bulunsun. Baki cümlenizi Cenabı Hakka emanet ederim sevgili kardesim."
Vatanı için ölümü büyük bir kalp rahatlıgı içinde bekleyen bir adamın vasiyeti olan bir adamın Çanakkale’yi Çanakkale yapan kahramanlık destanının özel bir ifadesidir. Yüzbası Kazım Efendi bu mektubu yazdıktan tam 26 gün sonra hissettigi veçhile sehit olmustur. Yukarıdaki mektup onun son mektubudur.
55. Alay, 5. Bölükten
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Ekderis Ogullarından Ömer Oglu Nasuh, 1306
Inegöl Kazası Muzal Köyünden Resul Ogullarından Mehmet Emin Oglu Mustafa, 1304
Ankara Kalecik Kazasından Dalyasan Köyünden Ibrahim Oglu Hüseyin, 1302
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Mehmet Oglu Abdurrahman, 1299
Kerevizdere’de taburun önünde düsmanın yapmıs oldugu büyük bir ileri siper hazır kıt’a olarak bulunan taburun sinirlerine dokunuyordu. Tümen komutanı bile, “2. Taburun önünde düsman bu cesareti göstersin... Tuhaf sey!” diyordu. Bu siperi yıkmak, perisan etmek gerekirdi! Fakat bu da büyük fedakarlıga baglıydı. Yüzbası durumdan etkilenmisti. Tabur komutanıyla görüserek “Biz bu siperi yıkarız, fakat en sevgili askerlerimden birkaç tanesini feda etmek lazım.” Diyordu. Yüzbasının bu sözlerini dinleyen biraz mütevazı bir asker olan Ömer Oglu Nasuh ilerleyerek, “Ben bu siperi yıkarım, sen bana istedigim arkadaslarımı ver, Yüzbasım!” dedi. Tabur komutanı muvafakat gösterdi. Yüzbası da lazım gelen talimatı verdi.
Gece pek karanlıktı. Nöbetçilerimiz ve düsman tarafından atılan silahların kegib sesleri, siperleri saran zifiri karanlıgı yırtmak için haykırıyorlar gibiydi. Nasuh Onbası; Mehmet Oglu Mustafa, Ibrahim Oglu Hüseyin ve Mehmet Oglu Abdurrahman’dan olusan küçük ordusunun basında düsman siperlerine dogru karanlıklar içinde süzülüp gitti.
15 dakika sonra, düsman siperinden 4-5 el bombasının sesleri duyuldu. Sonra bogusma basladı. Bu habersiz hücumdan telas eden düsman, etrafa saskın kursunlar, maksatsız top ve havan mermisi fırlatıyordu. Top ve havan
mermilerinin açtıgı çukurlardan keskin bayıltıcı ölü kokuları geliyordu. Herkes Nasuh Onbası ile arkadaslarını bekliyordu. Nihayet 7. Bölük mıntıkasından haber geldi. Nasuh Onbası vazifesini yerine getirerek sipere dönmüstü fakat yalnızdı. Mustafa, Hüseyin ve Abdurrahman yoktu. Bunlar da vazifelerini yerine getirmisler fakat bu ugurda kurban olmuslardı. Yüzbası; “Arkadaslar hepimiz için bir sereftir.” Diyordu. Düsman siperinin perisan edilmis oldugunu derhal fark eden tümen komutanı taburu tebrik ediyor ve Nasuh Onbasının gögsüne kendi eliyle Osmanlı Yıldızı Nisanı takıyordu.
Nasuh Onbası mert ve asil bir eda ile yalnız vazifesini yaptıgını söylüyordu. Nasuh Onbası bu olaydan 4 gün sonra da (24 Temmuz 1915) askerligin en serefli bir rütbesi olan “SEHITLIK” rütbesini kazandı.
Tümünü Göster