/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
  1. 301.
    0
    «Baba! Bak, evlâdına neyi revâ görürler!»

    diyerek babasını imdâda dahi çağırmıştır. Şehzâde ile dilsizler arasındaki müthiş mücâdelenin uzadığı anda ortaya çıkan "Zâl Mahmud" denilen bir alçak, mâsum Şehzâdenin kollarını tutmak sûretiyle boğulmasına yardım etmiş ve Veliahd-Şehzâde Mustafa, böylece babasının emriyle 38 yaşında şehîd edilmiştir.

    Başta da kaydettiğimiz gibi, herkes tarafından sevilen ve bilhassa asker arasında itibârı pek büyük olan Şehzâde Mustafa'nın şehâdeti duyulur duyulmaz ordu safları birden karışmış;

    «Zâlimler, cezâlarını görmelidirler!»

    «Böyle bir Şehzâdeye kıyan kâtiller nerde?»

    «Ah bu Hırvat, âh bu hâin vezir!»

    «Rüstem Paşa, zâlimlerin başıdır!»

    feryadları arasında Hırvat Rüstem Paşa'ya gâliz küfürler savrulmuş ve matem alameti olarak öğle yemeğini yemeyen asker, Rüstem Paşa'yı öldürmek üzere çadırına hücûm etmişse de, hâin vezir-i âzâmı bulamamış, çadırı yakılıp tahrip edilen o hâin, yine Kanunî'nin himayesiyle ölümden kurtulmuş ve hemen Mühr-i Hümâyûn, Hırvat Rüstem Paşa'dan alınarak Tımışvâr Fâtihi Kara Ahmed Paşa'ya verilmiştir.

    O devirde Hürrem Sultan'la Rüstem Paşa'nın ve karısı Mihrimah Sultan'ın hakimiyyet derecesine bakınız ki, Vezâret-i uzmâ makâmına getirilen Kara Ahmed Paşa, Rüstem Paşa'nın yerine Vezir-i Azam olmakla, onun dayandığı "Kadınlar Partisi"nin şerrine uğramaktan çekinmiş ve bu sebeple Tımışvâr Fâtihi Kara Ahmed Paşa gibi bir zât, sadâreti kabûl etmemiş, bilâhare Kanunî'nin kendisini azletmeyeceğine dair söz vermesi üzerine kabûle mecbûr olmuştur.

    Ordu tarafından pek sevilen Tımışvar Fatihi Kara Ahmed Paşa'nın bütün nüfûzunu kullanarak askeri yatıştırmasına rağmen, müthiş cinayet sona ermemiş; Şehzâde Mustafa'nın şehâdetinden sonra Amasya'da bulunan oğlu Mehmed de dedesinin emriyle anasının kucağından alınıp idâm olunmuş ve böylece Şehzâde Mustafa meselesi halledilip (!) ileride doğacak bir kan davası da önlenmiştir.

    Şehzade Mustafa'nın Kabri

    Böylesine müthiş bir oyunla şehîd edilen mâsûm Şehzâde Mustafa'nın cenaze namazı, Ordugâhta bulunan Kazaskerlerin de iştirâkiyle Ereğli'de kılınmış ve Kanunî'nin emriyle tabutu Bursa'ya naklolunup Muradiye'deki ikinci Murad Türbesi civarına defnedimiştir.

    Şehzâde Mustafa'nın şehâdeti, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da büyük akisler uyandırmış ve Kanunî'nin Nahcuvân Seferine katılan Taşlıcalı Yahya Bey merhum, yazdığı meşhûr mersiye ile o millî fâciâyı edebiyat tarihimize mal etmiştir. Okuyalım bu mersiyeden birkaç mısra;

    «Meded meded bu cihânın yıkıldı bir yânı
    Ecel celâlileri aldı Mustafa Hân-ı
    Dolundu mihr-i cemâli bozuldu erkânı
    Vebâle koydular âl ile Al-i Osman'ı

    Yalancının o kuru bühtânı, buğz-ı pinhânı
    Akıtdı yaşımızı yakdı nâr-ı hicrânı

    N'olaydı görmeye idi bu mâcerâyı
    Yazıklar âne ki revâ gördü bu re'yi gözüm
    Nesim-i subh gibi yerde koyma âhımızı
    Hakaret eylediler nesl-i pâdişâhımızı

    Bunun gibi işi kim gördü kim işitdi aceb
    Ki oğluna kıya bir server-i Ömer-meşreb?
    ilâhî cennet-i firdevs âna durağ olsun
    Nizâm-ı âlem olan padişah sağ olsun»

    Şehzâde Mustafa'nın şahâdetini mteâkip Kanunî, Halep'e hareketle o yılın kış mevsimini bu şehirde geçirmiş, Pâdişahın en küçük oğlu Şehzâde Cihangir, ağabeyinin katline dayanamayıp 23 yaşında Halep'te vefât etmiş ve istanbul'a getirilerek Şehzâde Mehmed'in türbesine gömülmüştür. Hırvat Rüstem Paşa denilen bu melûn ise Şehzâde Mustafa'nın katlinin kendi eseri olduğunu Venedik Büyükelçisi Domenico Trevisano'ya itiraf etmesine rağmen, o müthiş cinayetten iki yıl sonra tekrar Vezir-i Azam olabilmiş ve bu kâtil, bu defaki ikinci sadâretinde yukarıdaki meşhûr mersiyenin sahibi Taşlıcalı Yahya Bey'i "nizam-ı â'lem için" idâm ettirmenin çarelerini aramasına rağmen, melânetinde muvaffak olamamıştır. Hırvat Rüstem Paşa'Nın ikinci sadâreti, 5 yıl, 9 ay, 11 gün devam etmiş ve Devlet-i Aliyye'nin işleri, bu misüllü bir alçağın elinde kalmıştır.

    Kanunî devri, yukarıda izahına çalıştığımız müdhiş cinayete benzer türlü karanlık işlerle doludur. imparatorluğumuzda ilk çöküntü alametinin başladığı bu devir, herhalde hakkıyla tetkik edilmeli, devrin ihtişamiyle büyük fütûhata aldanıp alelâcele hüküm verilmemeli, bilhassa Pîrî Mehmed Paşa gibi muhterem bir zâtın işbaşından uzaklaştırılmasından sonra devlet idâresine hâkim olan gürûhun mel'ânetleri unutulmamalıdır! [1]
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster