-
301.
01. Arap-israil Savaşı (1948-1949)Tümünü Göster
14 Mayıs 1948'de, israil Devleti'nin kurulmasından hemen birkaç saat sonra genel bir Arap taarruzu ve dolayısıyla Arap-israil Savaşı başladı. Gerilla mücâdelesi şeklinde başlayan savaş, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan'ın da katılmasıyla büyümüş ve sekiz ay kadar devam ettikten sonra 7 Ocak 1949'da Rodos Adası'nda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla son bulmuştur.[5]
Mısır, Irak, Lübnan, Suriye ve Ürdün orduları, israil'e operasyonlar yapmaya başladılar. Sayı bakımından üstün olmasına rağmen Arap devletleri, diplomatik olarak çöküntü içindeydiler. Özellikle savaş stratejisinin olmaması, Arap devletlerini çok uğraştıracaktı. israil ise henüz bir düzenli ordu kuramamıştı. Silahlarını Çekoslovakya'dan getirtiyorlardı. Ayrıca dış politikada ABD ve SSCB'yi arkalarına almışlardı. Diplomatik süreçte israil'e sorun çıkarabilecek tek ülke vardı: ingiltere. Ancak onlar da tüm askerlerini aylar öncesinden çekmişlerdi.
Arap orduları, Mısır Kralı Faruk ve Ürdün Kralı Abdullah tarafından komuta ediliyordu. Ancak bu iki kralın da stratejileri farklıydı. Bu nedenle komuta sorununu çözmek için Amman yakınlarında bir araya geldiler..
Mısır, stratejik öneme sahip Gazze şeridini işgal etmişti. Kral Abdullah, dinî ve siyâsî öneme sahip Eski Kudüs'ü işgal ederken; israil, Jaffa, Galiee ve Nazarreth'i almıştı.O sırada Mısır ordusu, Negev'i alarak israil ile bağlantısını kesti. Kral Abdullah'ın ordusu, Doğu Kudüs'ü ele geçirmiş; ama daha ileri gidememişti. Ancak Arap ordusu, kısa sürede yorulmuştu. israil ordusu, harekete geçti. Kısa sürede ilerleyen israil, güneyi ele geçirdi. Hatta Süveyş'e inmek bile istemişti. Ancak ingiliz ordularının Süveyş'te bulunduğu haberi, onları durdurmaya yetti.[2]
Bu savaşta Mısır, Ürdün, Suriye ve Irak kuvvetleri, üç yönden saldırıya geçerek önemli ilerlemeler kaydettiler. Ancak Batılı güçlerin israil'i desteklemesi üzerine savaş, Arapların aleyhine dönüştü. Ayrıca israil, savaş sırasında Sovyetler Birliği'nden de önemli oranda yardım aldı.[4] işin ilginç tarafı, Amerika, yeni israil devletini 14 Mayıs günü tanıdığı halde, Sovyet Rusya, Arap-israil savaşının çıkmasından iki gün sonra tanıdı. Yani Sovyetler, açıkça Araplar'a karşı cephe almış oluyorlardı. Kaldı ki, bununla da yetinmediler. ingiltere ve Amerika, savaş çıkar çıkmaz Filistin kıyılarını abluka altına alıp, Filistin'e silah sevkıyatına ambargo koydukları halde; Sovyetler, kurdukları bir hava köprüsü vasıtası ile Çekoslovakya'dan Yahudilere hafif toplar ve otomatik silahlar sevk etmeye başladı.[6]
israil, Sovyetler'den gelen uçaklarla Ürdün ve Suriye'nin başkentlerine saldırdı ve bu saldırılarda çok sayıda sivil hayatını kaybetti. israil, savaş sonunda 1947'de taksim planı ile elde ettiği V'lık Filistin toprağını % 78'e çıkardı. Yahudi zulmü altında yaşamak istemeyen 700.000 Filistinli, evlerini terk etmek zorunda kalarak komşu ülkelere veya Arapların yoğun olduğu bölgelere sığındılar. Yurtlarını terk eden Filistinlilerden 250.000'i, Gazze'ye yerleştirildi. Filistinlilerin başka ülkelere göçü ve Yahudilerin Filistin'de gün geçtikçe artan nüfusu, demografik yapının bölgenin asıl yerleşik halkı olan Araplar aleyhine dönüşmesine neden oldu ve bugüne kadar süregelen Filistinli mülteciler sorunu başladı.[4]
Arap - israil savaşı bir yıl kadar sürdü, israil'in ancak 75.000 kişilik muntazam bir ordusu olmasına ve beş Arap devletinin saldırısına uğramasına rağmen, Araplar her yerde ağır yenilgiye uğradılar. içlerinde en iyi dövüşeni, Ürdün ordusu oldu.
Savaş çıktığı andan itibaren Birleşmiş Milletler de bir ateşkes sağlamak için taraflar arasında aracılık çabalarına girişti. Bu çabalara, Arapların beceriksizliği ve yenilgileri de eklenince, Arap ülkeleri için israil ateşkes imzalamaktan başka çare kalmadı. israil Mısır ateşkes anlaşması, 24 Şubat 1949'da Rodos'ta, israil- Lübnan ateşkes anlaşması 23 Mart 1949 da Ras-en-Nakura'da, israil-Ürdün ateşkesi 3 Nisan 1949'da Rodos'ta ve israil-Suriye ateşkesi de 20 Temmuz 1949 da Manahayim'de imzalandı. Irak'ın israil ile sınırı olmadığı için herhangi bir ateşkes anlaşması imzalaması da söz konusu olmadı.[6]
Filistin'i kurtarma amacıyla savaşa girmiş olan Ürdün, Batı Şeria'ya; Mısır da Gazze Şeridi'ne asker yığdı. Sina'nın büyük bir kısmı, israil'in işgâli altında kaldı. Kudüs'ün kontrolü ise, batıda israil, doğuda Ürdün arasında bölündü.
1948 savaşı sonrasında savaşa katılan Arap ülkelerinde siyâsî rejim değişikliğine varan karışıklıklar yaşandı. En önemli değişiklik, Mısır'da gerçekleşti. Mısır'da Kral Faruk bir darbe ile tahttan indirilerek yerine General Necib getirildi.
Savaştan en karlı çıkan taraf, israil oldu. 1914'te 85.000, 1943'te 539.000 , 1946'da 608.000, 1947'de 650.000 olan Filistin'deki Yahudi nüfusu, savaş sonrası anlaşmaların imzalandığı 1949 yılında 758.000'e ulaştı. Ürdün de israil'den sonra en çok toprak kazanan ülke oldu.[4]
Savaş bitmişti; ama etkisi ve uzantıları, etkin bir biçimde sürüyordu. Özellikle Kral Abdullah'ın Arap Devletler Birliği'ndeki sert çıkışları, Arap devletleri arasında gerginliğe yol açmıştı. Arap devletler arasında en büyük askerî güce sahip Mısır ve Ürdün, otorite savaşına başlamışlardı. Arap Devletler Birliği, şimdiki Filistin'de yeni bir devlet kurulmasını isterken Kral Abdullah ise arta kalan israil'den arta kalan toprakların Ürdün'e katılmasını istiyordu.
Birleşmiş Devletler ise çok daha farklı bir konuyla, Kudüs'ün tarafsız kalması için uğraşıyordu. Kudüs'teki israil ordusunun şehri boşaltmasını istiyorlardı. Bazı Arap devletleri de bu teklifi destekliyordu. Kral Abdullah için, Kudüs ve kentteki önemli camileri kontrol alında tutması, Filistin'de konumunu sağlamlaştırmak için şarttı. Her şeye rağmen Arap Devletler Birliği, 1949 yılının Ekim'inde yaptıkları bir açıklamayla Kudüs'ün tarafsız kalmasına karşı çıkıyorlardı. Bu geçen sürede Kral Abdullah, garip diplomatik açılımlara başlamıştı. israil ile yakınlaşan Kral Abdullah, özellikle Mısır ile zıtlaşmaya başladı. israil ile anlaşarak Gazze'ye bir hat çekilmesini dahi teklif eden Kral Abdullah, Mısır'da çıkan bir gazete tarafından Arapların ve islam'ın düşmanı olarak gösteriliyordu.[2]
israil, Arap ülkelerinin tepkisine rağmen 23 Ocak 1950'de Kudüs'ü başkent ilan etti. Bunun üzerine Arap ülkeleri, israil ile ateşkes anlaşması imzalamış olmalarına rağmen barış anlaşması yapmaya yanaşmadılar. 17 Haziran 1950'de aralarında askerî ittifaklar yaptılar. Diğer yandan Batılı güçlerin Araplara ambargo uygularken, israil'i desteklemeleri, gerginliği iyice arttırdı. 25 Mayıs 1950'de ABD, ingiltere ve Fransa tarafından "Üçlü Bildiri" ilan edildi. Söz konusu bildiri, "Ortadoğu'da güven ve istikrar uğruna çalışan Batılı bir ülke" oluşu itibariyle israil'in himayesini ve korunmasını kapsamaktaydı. Bu, Batılı devletlerin israil'in bölgede gerçekleştirdiği bütün eylemlerin ardında olduğunu ve gerektiğinde israil'i desteklemekten geri kalmayacaklarını açıkça deklare eden bir durumdu.[7]
Kral Abdullah, 20 Temmuz 1951'de, Kudüs'teki El-Aksa Camii'nde suikaste kurban gidiyordu. Tahta geçen oğlu Hüseyin, 11 Ağustos 1952'de kral olduğunda; Ürdün'ün nüfusunun üçte ikisi, kaçak Filistinlilerden oluşuyordu. Bu Filistinliler, Ürdün ekonomisini birkaç yıl içinde paramparça edip israil'in Ortadoğu'nun lideri haline gelmesini sağlayacaklardı...
başlık yok! burası bom boş!