+7
Ayı Pençe
Terberis, ertesi günün sabah saatlerinde Vexus'un yanına kurduğu yatağında uyandı. Kendine geldi ve derin bir uyku çekmekte olan Vexus'a baktı. Önceki gün Aurel'in, Terberis'in bir Druid olduğunu söylemesi ardından hasta olmasına aldırmayıp, heyecanla hiç durmadan "dönüşüm nasıl bir his? Dönüşürken canın acıyor mu? Hayvan formundayken nasıl hissettin? Şu an dönüşebilir misin? Etrafı nasıl gördün? Kendi vücudun gibi mi hissettin?" gibi sorular soran Vexus haliyle yorgun düşmüştü. Bulut özü çiçeğinin şişliğine bakılırsa, az sonra uyandırılması gerekecekti. Terberis, odadaki o kesif kokunhn kaynağını bulmuştu. Bulut özü çiçeğinin saldığı gaz iğrenç kokuyordu. Çiçek, günde beş kere olgunluğa erip tamamen şişerek, ürettiği gazı üzerinde bulunan delikten salıyordu. Yapraklarından birisi tamamen kalkmış pozisyona geldiğinde, içindeki gaz bitene ve ortasındaki balon inene kadar tıslıyor, beş saat sonra tekrar başka bir yaprağın kalkması ile şişerek bu işlemleri tekrarlıyordu. Şifacı kadın, bu çiçeğin yaydığı gazın, insanın ruhunu güçlendiren bir gaz olduğunu söylemişti. Vexus beş gün boyunca, günde beş kere bu gazı içine çekecekti.
Normalde bunu duyduğu zaman, Terberis'in tanıdığı Vexus'un yakınması gerekirken, o kadının söylediklerini pür dikkat dinlemiş ve bunları şimdiye kadar harfiyen uygulamıştı. Hatta kadın akşam son kez kontrole geldiğinde ona "bu bitkiyi her zaman kullanamaz mıyız? Yani iğrenç bir tadı olsa da kullandıktan sonra mükemmel hissediyorsun. Ruhunun güçlendiğini fark ediyorsun" demişti. Kadın ise "bulut özü çiçeğinin gazının öyle bir etkisi var. Zaten bu yüzden kullanman gerekiyor. Ancak şu anki şartlar altında beş günden fazla kullanırsan, çok güçlenirsin evet ama bağımlısı olur ve onu kullanmadan büyü yapamassın. Colostrum hapishanesindeki mahkumlara, bağımlı olana kadar zorla bu gaz koklatılır ve bağımlı olduktan sonra büyü yapamaz, dönüşemez hale gelirler" demişti.
Önceki akşam yapması gerekn bazı işler olduğunu söyleyip onları burada bırakan Aurel hala dönmemişti. Terberis, bitkinin tısladığını görünce Vexus'u uyandırdı. Hemen bitkinin tısladığını fark eden Vexus, onu burnuna zütürüp çıkardığı gazı, tiksindiği her yerinden belli olan bir ifade ile balon inene kadar soludu. işini bitirdikten sonra hemen yanı başında duran bir sürahi suyu kafasına dikti.
Akşam saatlerine kadar fazla konuşmadılar. O kadar fazla olay gerçekleşmişti ki Hyuna'nın ölmüş olduğunu, tam anlamıyla daha yeni kavramışlardı. Şifacı kadın Mirri, Vexus'un artık orada yatmasının gerekli olmadığını, isterlerse bulut özü bitkisini alarak ayrılabileceklerini söylemişti. Onlar da oradan ayrılmak için Aurel'in dönmesini beklediler.
Güneş batıp da hava karardıktan sonra Aurel dönmüştü. Yanında da toprak ulusundan kırk yaşlarında, kahverengi, uzun saçları hafiften beyazlamış, güçlü bir görüntüsü olan bir adam vardı. Adam, Terberis'i andırıyordu. Aurel adamın kim olduğunu ve ona nasıl ulaştığını anlattı. Adamın adı Germoth'du ve Terberis'in amcasıydı. Bu bilgiler karşısında ne yapacağını şaşıran Terberis, ailesinin nerede olduğunu, kendisinin neden toprak ulusunun dışında bir köyde terk edilmiş olduğunu sordu. Germoth konuşmaya başladı
"Senin baban, yani kardeşim Altor çok güçlü bir Druiddi. Yıllarca toprak kabilesini gelen saldırılardan korumuş ve daha yirmili yaşlarda kanyon korucularının başı olmuştu. Sayısız savaşta, sayısız melez alt etmiş ve Ayı Pençe lakabını almıştı. Hayvan formuna dönüşüp de saldırmaya başladığı zaman, adeta bir sanat iştirak ederdi. Toprak ulusundaki kadınlar tarafından en gözde erkek ilan edilse de, hiç bir kadınla işi olmadı. Yıllarca, çocukluktan beri sevdiği tek kadın olan, toprak ulusu reyisinin kızı, yani annen Olymph ile evlenmenin hayali ile yaşadı. Sonunda bir gün, her ne kadar uyarsam da reyisin huzuruna çıkarak kızını istedi. Reis çok sinirlenmişti. Kızına ne kadar düşkün olduğu, onu herkesten soyut bir şekilde yetiştirdiği bilinirdi. Orada bulunan muhafızlara, Altor'u öldürmelerini emretti. Ama oradaki beş druid muhafızın da onun karşısında hiç bir şansı yoktu. Muhafızlarının hepsinin Altor tarafından yenildiğini gören reyis, kızımı benden iyi koruyacak birisi varsa o da sensin. Olymph ile tek bir şartla evlenebilirsin. Hemen bir torun istiyorum dedi. Düğünler ve festivallerden sonra evlenmişlerdi. Ancak bir sorun vardı ki, aradan iki ay geçmesine rağmen, annen hamile kalmamıştı. Kadın bir Druid hamile kaldığı anda çocuğunun içinde olan antik canavar ruhuna göre gözleri, Toprak ise yeşil, ateş ise kırmızı, hava ise sarı ve su ise mavi şekilde parlar. Tabii senin ailen Toprak elementi taşıdığından yeşil parlaması gerekiyordu ama bu hiç gerçekleşmedi. Sonunda baban bir gün kutsal ormana gitti. Bir hafta sonra ikiz ay gününde elinde iki tane unicorn kalbi ile geri geldi. ikiz ay günü senin de bildiğin gibi, yılın ruhlarımız ile en bağlı olduğumuz, dolayısı ile en güçlü olduğumuz günüdür. Unicorn kalplerini yiyerek ilişkiye girdiler. Ama o gece birden uyarı boruları öttürülmüş, şehire melez saldırısı geldiğinin haberini verilmişti. Melezler, o güne kadarki en büyük saldırılarını gerçekleştiriyorlardı. ikiz ay gününde bizim güçlerimiz ikiye katlanıyorsa, onlarınki dörde katlanırdı. Baban anneni bırakarak savaş meydanına geçti. Unicorn kalbi yediği için, her zamankinden güçlüydü. Ordular birbirine girerken, Altor'un saldırdığı Melez kanadı büyük kayıplar vermişti. O gece tek başına on güçlü melez gücünde savaştığı söylenir. Sonra savaş meydanında Ruh yiyen Alevkanat Drakh'tar adlı melezin kardeşi, Ruh yiyen Kılıçkol Drakh'mar ile duelloya tutuştu. Altor, bir peygamber devesi ve şahin Melezi olan Drakh'mar'ı, ağır yaralar almış olsa da öldürmeyi başardı. Yüz yıllardır Dünyamıza korku salan en güçlü melezlerden birini katletmişti. Sonra hiç beklemediği bir anda, yukarıdan, alev alev yanan kanatları ile Drakh'tar saldırdı. Üzgünüm ki o gece boynundaki unicorn zayıflatma işareti olan kardeşimin, ruhunu çekti. Melezler ağır kayıplar verdikleri bu savaştan, geri çekilmek zorunda kaldılar ve annenin karnı, o gecenin ardından büyüdükçe büyüdü. Sana hamileydi. Seni doğurduktan bir ay sonra, onu intahar etmiş olarak bulduk. Boynundaki ruh taşı kolyesi ve sen ortalıkta olmadığın için, cinayet sandık. Yıllarca seni aradım. Ama seni toprak kabilesinden dışarı çıkarmış olabileceğini düşünmüyordum. Bütün muhafızlara, Olymph'in dışarı çıkıp, çıkmadığını sorsam da hiç biri öyle bir şey görmediklerini söyledi. Sanırım onlara bir şekilde göz bağı uygularayak dışarı çıkmış ve seni o köye bırakmış. Ardından da, Altor'un ölümünden sonra kendine gelemediği için intahar etmiş." dedi ve "kolyene bakabilir miyim?" diye ekledi.
Germoth'un konuşması bitene kadar pür dikkat onu dinlemiş olan Terberis, bu istek karşısında konuşamadan kolyesini çıkarıp gösterdi. Kolyeyi ve ruh taşını inceleyen Germoth "Evet. Bu kesinlikle o taş. Sen Altor'un oğlusun" dedi. Hüzünle "Onun gibi bir ayıya dönüşebildiğini duydum" diye ekledi. Terberis "evet sanırım öyle" dedi. Öğrendiği bilgiler çok fazla gelmişti. Şu an bunları kaldıracak güçte değildi. Aurel'e dönerek "Mirri buradan gidebileceğimizi söyledi. Hyuna'nın cenazesine gitmek isiyorum" dedi.
Terberis, Vexus ve Aurel köylerine doğru yola çıktılar.
Tümünü Göster