+7
Uyanış
Terberis 15 yaşında, uzun boylu, toprak ulusuna has açık kahverengi saçları ve gözleri olan, normal bir çocuktu. Annesi ve babasının kim olduğunu bilmeden, toprak kabilesi sınırları dışında yaşayan büyücülerin arasında bir koca karı olan Hyuna tarafından yetiştirilmişti. Akrabası olmamasına rağmen Hyuna ona çok iyi bakmış, onu yetiştirmiş ve en çok yapmak istediği şey olan büyücülük mesleği için onu eğitmesi amacıyla Aurel adındaki baş büyücünün yanına vermişti. Terberis'in hayatı yoksulluk içinde geçse de kendilerinden çok daha yoksul ve tehlikede olan insanların varlığının bilincinde olup, hayata küsmemişti.
O gece çok düşünceliydi. Yakında yaşı 16 olacak ve Spiritualem adı verilen, Druidlik ve Büyücülük okuluna gidecekti. Kendisinin bir büyücü olduğunu varsayıyordu. Druid olsa toprak kabilesinin içinde yaşardı. Ustası Aurel, Terberis'te yakın arkadaşı Vexus'dan daha fazla büyü gücü olduğunu ama Vexus'un öğrenmeye aç bir yapısı olduğundan bahsederdi sürekli. Vexus'a göre Terberis bir druiddi. Bu onun uçuk kaçık teorilerinden sadece biriydi. Terberis'e göre Vexus her zaman biraz kaçık gelmişti zaten. Kurallara uymayan, ustalarının "bu tehlikeli, sakın tek başınıza denemeyin" dediği şeyleri özellikle yapan, başına sürekli bu yüzden dertler açan, arada sırada kutsal şeylere de ağıza alınmayacak laflar edebilen bir yapısı vardı. Bu akşam da düşünceli olmasının sebebi, Vexus'la kutsal ormanda gördükleri şeydi.
Öğlen saatlerinde ustaları onları kutsal ormana göndermiş ve kendi ruhlarıyla iletişime geçmelerini söylemişti. Terberis, aynen kendisine söyleneni yapsa da Vexus "ya yeter ruhumuzla iletişime geçtiğimiz, ben yine geçen hafta öğrettiği hayvan çağırma büyüsünü yapacağım" demişti. Usta Aurel "bu büyüde ustalaşmak için içinizdeki ruha ulaşmalısınız" demiş olsa da Vexus inatla bunu yapabileceğini söylemiş, o günden beri hiç metitasyon yapmamış ve her gün bu büyüyü denemişti. Terberis de metitasyon yapmış, usta Aurel'in istediği kıvama gelmeden, büyüyü denemek istememişti. Çünkü insan ruhu ile, yapacağı büyünün gerektirdiği kadar bağlanmamışsa, çok kötü sonuçlar doğabilirdi. Vexus bunu hiç bir zaman önemsememişti.
Tam Terberis "yine başaramayacak" diye düşünürken, büyülü sözlerini bitiren Vexus'un etrafında bembeyaz enerji dalgası ortaya çıkmış ve etrafa yayılmıştı. "Ahaaa. Başardım işte. Bizim yaşlı bunağın meditasyonunu uygulamadan hayvan çağırmayı başardım" diyerek, Vexus'a has o çılgın dansını yapmıştı. Etrafta bütün vücut organlarını oynatarak koşturmuş ve garip bir mutluluk şarkısını çığırmıştı. Terberis'de odaklanacak dikkat kalmadığından oturup, Vexus'un çılgın dansını kahkahalarla izlemiş ve hangi hayvanı çağırmayı başardığını görmek için beklemeye başlamıştı. Sonra hiç beklenmedik bir şey olmuştu. Vexus dans etmeyi ve şarkı söylemeyi bırakmıştı. Şaşkın bir ifadesi vardı ve Terberis'in arkasına bakıyordu. Terberis de onun neye baktığını görmek için arkasına döndü ve dona kaldı.
Karşısında bembeyaz kıllarıyla, parıldayan boynuzuyla, etrafına ışık saçan endamıyla duran bir unicorn vardı. Terberis, hayatında bundan daha güzel bir şey görmemişti. Hemen onu sevmek için yaklaşmaya çalıştı ama unicorn çok ürkekti ve hemen geri adım atmıştı. Terberis insanların, bu hayvanlara nasıl olup da kıydığını anlamıyordu. O kadar narin ve güzeldi ki onu incitmeyi düşünmek bile neredeyse imkansızdı. Sonra hayvan birden arkasını dönüp kaçmaya başladı ve ağaçların arasında kayboldu. Terberis onun neden korktuğunu anlamaya çalışıyordu ve onu bir daha göremeyeceğine üzülmüştü. Bilinçsizce, her üzüldüğünde yaptığı, boynunda asılı duran kristali tutma hareketini yapmaya başlamıştı. Bunu yaptığında taş ışıldıyor ve onunla konuşuyordu sanki. Yanına koşarak gelen Vexus nefes nefese konuşarak "yakalayamadın değil mi?" dedi. Hayvanı neyin kaçırdığını anlayan Terberis "Sen neden bahsediyorsun?" dedi. Vexus "tabii ki de onun kalbini yemekten bahsediyorum" dedi. Terberis duyduklarına inanamayarak "Sen delirmişsin. Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsin. Ayrıca bu yasak." dedi.
Vexus umursamaz bir tavırla "Başlatma şimdi yasağından, onun kalbinin insana ne kadar güç verdiğini duymadın mı? Yenilmez olabilirdim" dedi. Terberis "Ama senin peşine ruh yiyenler düşmesinden korkmuyorsan, tam bir aptalsın. Bilmiyor musun, güç verdiği doğru ancak onu yiyen diğer insanlar tarafından ruhun çekilebilir" dedi. "Benim onların ruhunu çekmeyeceğim ne malum?" diye cevabı yapıştırdı Vexus. Daha fazla tartışmanın bir şeye yaramayacağını bilen Terberis evin yolunu tutmuştu. Bu akşam da ormanda gördüklerini düşünüyor, Vexus'un ciddi olamayacağına kendini ikna ediyordu. insan unicorn kalbi yiyebilecek kadar acımasız olsa da ruh yiyen melezlerin hedef tahtası olmak riskini göze alamazdı. Sonra birden çadırına Vexus geldi. "Bu gün söylediklerimden ustaya bahsetmezsin değil mi?" Dedi. Terberis "bahsetmem tabii ki de çünkü gerçekten onu kastetmediğini biliyorum" dedi. Vexus "Senin tuzun kuru tabii, sen bir druidsin. 16 yaşımızda okula gidince toprak bölümüne yerleşecek ve muhtemelen bir çitaya ya da bir kurta dönüşebileceksin." Dedi. "Sana kaç defa söyledim. Druid olsam, neden toprak kabilesinde yaşamayayım? Ailem ölmüşse bile ben neden dışarıdayım?" Dedi Terberis artık aynı tartışmayı yapmaktan sıkkın bir halde. "Boynundaki o ruh taşı nereden geldi o zaman? Yine bana hyuna beni ormanda bulduğunda, boynumda asılıymış deme. Bence ailen öldükten sonra birisi seni buraya getirdi ve ailenden sana miras kalan, ruh taşını boynuna astı." dedi. Terberis tam konuşmak için ağzını açmıştı ki bağırışlar ve patlama sesleri, söyleyeceklerini boğazına tıktı. Hyuna hemen çadıra gelmiş ve korkudan göz bebekleri büyümüş ve sesi titrer bir halde, onlara tek kelime söylemişti "melezler".
Hemen çadırdan çıkan Terberis adrenalinle dolmuştu. Köyün büyükleri ve baş büyücüsü Aurel seslerin kaynağına doğru gidiyordu. Vexus'la beraber peşine takıldılar. Hyuna da peşlerinden geliyordu. Melezler genelde büyücü köylerine değil, varlıklı olan element kabilelerine saldırırlardı. Bu köyler fakir ve "değersiz" insanlardan oluştuğu için buralara saldırmak, zaman ve enerji kaybıydı. Meydana vardıklarında kocaman tazıların sırtında 3 tane melezin Aurel ile konuştuğunu gördüler. Üçünün de yüzünde onları gördüğünüz an sizi tiksindirecek bir ifade vardı. Üstlerinde hafif demirden yapılma, kan kırmızısına boyanmış zırhları vardı. Zırhlarının dönüşüm geçirdiklerinde, vücutlarını sıkıştırmaması için bazı bölgeleri ekgibti. Bu yüzden, renkleri aynı olsa da her birinin dönüştüğü hayvana göre zırhları farklıydı. iki tanesi çelimsiz ama kaslı bir görünüşe sahipti. Ortalarındaki melez ise en tehlikeli görüntüye sahip olanıydı. Çok çevik ve güçlü görünüyordu. Çevik olanı, Aurel'e "bana yalan söyleme pis ruhsuz. Bu köyde bir ruh taşı bulunduğunu biliyorum. Ya taşı kolayca bize verirsiniz, ya da buradaki herkesi öldürür ve onu biz buluruz" dedi. Aurel "Burada savaş çıksın istemiyorum, ancak bana inanmalısınız. Köyümüzde ruh taşı yok. Hem ruh taşı olan birisi bu köyde ne arasın? Gider, taşı toprak kabilesinde satar ve orada rahat bir hayat sürer" dedi. Terberis, Hyuna'nın ve Vexus'ın gözlerinin kendisininkilerle buluştuğunu gördü. Taştan sadece onların haberi vardı ve oonlar melezlerin buraya gelmesinin sebebinin, Terberis olduğunu biliyorlardı. Belki de onu suçluyorlardı. Çevik melez konuştu "Zırvalamayı kes. Taşı vermek için gün doğumuna kadar vaktiniz var. Verdiniz, verdiniz. Vermesseniz, en yaşlısından en gencine, sırasıyla herkesi öldürecek ve burayı yerle bir edeceğiz" diyerek o sırada onun sinirlenmesiyle coşmuş ve hırlamakta olam tazısını çevirdi ve diğerleri de onu takip etti. Gözden kaybolmuşlardı. Terberis onların nasıl olup da taş hakkındaki bilgiye ulaştıklarını merak ediyordu. Taşından vaz geçmek istemiyordu. O taş ona ailesinden kalan tek şeydi. Köyün büyükleri, orayı üç tane meleze karşı savunabilecek güçteydi. Ama melezler takviye ile gelirlerse köyün hiç bir şansı kalmayacağından o duruma düşerlerse, her ne kadar istemese de taştan vaz geçmesi gerektiğini biliyordu.
Tümünü Göster