/i/Felsefe

filozofiya'ya inananların kafalarını açtıkları uhrevi altincidir.
  1. 1.
    +2
    Öyle yazı yazma konusunda atıp tutacak, 'işte böyle yazılır' diyecek kadar cahil birisi değilim. insanlar ölürken nutuk atacak kadar bilgili (!) biri de değilim. 70 küsür yaşlarında birinin ölmesi 21. yüzyılda normal karşılanacak bir şey. Bilimsel olarak durum böyle. Fakat ister azrail denilen ilahi yaratıklar tarafından alınmış olsun, ister terör örgütleri tarafından, isterse sistemin çarkları arasında ezilip kendi canına kıyanlar olsun; gençlerin ölümünü hiçbir zaman 'anlayamadım'. Bunu alışmak anlamında kullanmıyorum, ciddi anlamda anlayamamak anlamında kullanıyorum. Ecel kavrdıbını dini inançlar dışında da gerçek olduğunu varsayarsak kanseri de bir melek gibi görebiliriz. Fakat terör saldırıları veya intihar olaylarını anlayabilmek için insan aklının ciddi derecede yetersiz olduğunu düşünüyorum. Terör saldırısı mı, dış güçlerdir diyip kestirip atıyoruz. intihar mı, bireyin acizliğidir diye noktalayan çok zeki uzmanlarımız var. Bu konuda da elbet atıp tutanlar var, saygılarımı sunarım.
    Fakat genç olmak çok ayrı bir şey. Hele ki ölmek üzere olan bir genç için hayat daha farklıdır.
    Daha okunacak çok kitap vardı mesela, yeni çıkacak şarkılar vardı. Okunmamış okunacak, yazılmamış yazılacak şiirler...
    Daha henüz alınmış, giymeye vakit olmamış kıyafetler, daha tadına bile bakılmamış yiyecekler vardı. Ne bileyim, daha dokunulmamış nesneler vardı yeryüzünde; dokunmak bir insanın yapabildiği en verimli ve en unutulmayan aktivite. Küçükken dokunduğumuz elimizi kesen bıçağın sivriliğini unutamamak en büyük kanıtı belki bu iddianın.
    Daha gidilmemiş çok şehir, çok ülke vardı. Tokalaşınca Ellerin ne kadar sıcak demediğimiz çok insan vardı.
    ilk kez seninle öpüşüyorum yalanını belki 50, belki 100 kez daha duyacaktık. Ve gerçekten ilk kez sevdiğimizi düşünüp sımsıkı sarılacağımız düzinelerce insan vardı daha.
    Koklayınca küçük de olsa mutlu edip Vay be diyeceğimiz çok çiçek vardı daha. Hayalini kurduğumuz evlerde oturup içeceğimiz çok şarap vardı. Hem daha tadına bile bakmadığımız çok içki vardı. Bu da en geçerli sebeplerden biriydi, içki unutturuyordu. Gerçekten unutturuyordu. Öyle Zaman her şeyin ilacıdır diye ahkam kesen cahillere inat unutturmayı biliyordu içki.
    Hiç içmediğimiz ama hep kalçada sarıldığını düşündüğümüz Küba purosu vardı daha.
    Belki siyasete girecektik, belki sonra siyaseti bırakıp kendimizi çocukların eğitimine verecektik.
    Çok yanacaktık daha, çok yakılacaktık. Ama her seferinde Umut diye bir şey yeşerecekti memelerimizin altında. Bu inanılmaz bir duyguydu, bir insanı ne ölümsüz kılar diye araştırma yapan bilim insanlarına en büyük cevabımız olacaktı Umut. Yaşanmış olsun, daha yaşanamamış olsun her hayat kısaydı. Ölümden sonrasını da kimse bilmediği için Tanrı'ya inananlar bile hep şüphe taşıyordu içinde Ya ölünce gerçekten yok olacaksak diye. Yok olmak çok durağan bir kelime. Sözlükte bile bir karşılığı yok, basitçe Varlığı sona erme durumu olarak geçiyor. insan düşününce çıldıracak gibi oluyor. Tüm o saydıklarımızdan sonra yok olmak mı? Delilik bu! Oysa umudunu yitirmek zaten yok olmak anldıbına geliyor. Bence sözlüğe yok olmak kısmına kocaman harflerle bu yazılmalı. Umudunu yitirmek. Ölmek kolay iş değil elbette. Şu günlerde; hele ki patlamalardan sonra insan düşünmeye gelemiyor, yine çıldıracak gibi oluyor. Toprak olmak ne garip şey...
    ···
   tümünü göster