+2
Ali daha ilk raundu başlatacak gong çalmadan Frazier’ın işini bitirdiğine, onun içi boş bir kabuk olduğuna emindi: Rakibi, kafasına yediği yumruklar yüzünden beyni jöleye dönmüş bir aptaldı. Ama bu herifle ilgili aklında tek bir soru dönüp duruyordu: Ne tür bir adam başına bu kadar çok yumruk yemeye dayanabilirdi? Bu soruya bir cevap bulmayı başaramadı. Sonunda Frazier’ı hayvani bir aptallığın insan vücudundaki yansıması olarak görmeye başladı.
Maçı başlatacak gong çalmadan önce Ali köşesine çekilmiş, menajeri Herbert muhafazid’le boş boş bir şeyler konuşuyordu. Herbert’ın önündeki soda şişesini görünce bağırmaya başladı: “Ne içiyorsun Herbert? Cin mi? Bunlara gerek yok ki. Sıradan bir taks maçı işte… Her zamanki gibi, bu zencinin kafasını darmadağın edeceğim.”
Ringin karşı köşesindeki Joe Frazier, altında bahçıvan elbisesinden kesilmiş gibi gözüken uzun bir şortla duruyordu. Üzerinde sıkıntılı bir gerginlik, içindeki soğuk motoru ısıtmak için bir aşağı bir yukarı sallanıyordu. Kin duygusu asla kişiliğinin bir parçası olmamıştı ama Ali’nin bitmek bilmez ve acımasız karalamaları sırasında kullandığı “goril, çirkin, cahil” gibi kelimeler artık ruhunu kemiriyordu. O, buraya sadece kazanmak için değil Ali’nin kalbini sökmek ve elleriyle yavaş yavaş parçalamak için gelmişti. ikili, maçtan önce ziyaret ettikleri Malacanang Palas’tan çıkarken; Frazier, Ali’nin kulağına eğilip her kelimeyi vurgulayarak “Senin o kırma kıçını tekmeleyeceğim” demişti. Bu anın hayalini uzun zamandır kuruyordu.
28 bin kişi, leş gibi kokan dolmuşlara doluşup, küçük ve eski taksilere binip, limuzinlerine ya da eski bigibletlerine atlayıp Philippine Coliseum’a gelmişti. Parlak gündüz güneşi solmuş, Güney Çin Denizi’nden esen rüzgârdan eser kalmamıştı. Dövüş, devlet televizyonundan yayınlandığı için sokaklar bomboştu. Arenayı serinletmek için çalışan klimalar sıcak havanın vücudu halat gibi sarmasına engel olamıyordu. Devlet Başkanı Ferdinand Marcos ve güzel eşi imelda da herkes gibi yerlerini aldılar. Filipinler’in First Lady’si evinin balkonunda çay içecekmiş gibi rahat ve güzel gözüküyordu.