+2
-2
(-Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu
Adnan MENDERES çıkartmıştır)
-ne olmus menderes çıkarmışta adam mustafa kemal düsmanı değildi
(- Başörtüyü yasaklayan DEMIREL'dir)
-Basörtüsü yasağı 1980 darbesiyle gelmis 28 subat süreciyle doruk noktasına ulasmıstır
(- En çok toprak kaybeden
Sultan 2. ABDULHAMIT'tir.)
- bu onun büyük bir hakan olmadığı anldıbına gelmez yani nasıl gazi mustafa kemalin filistinde başarısız olması gaziye atatürk demeye engel değilse veya gazi osman paşanın ruslara esir düşmeni onu türk tarihinde büyük şahsiyetlerden biri olarak anılmasına engel deilse ulu türk hakanı abdülhamidin de büyüklüğüne engel değil imparatorluğun içine düştüğü duruma bi bakanız abdülhamid o olumsuzluklara rağmen büyük atılımlar yapmış gazi mustafa kemaller gibi komutanların yetişmesini sağlamış penisilinin olmadığı dönmlerde bir çok hastalığının üstesinden gelebilecek doktorlar yetişmesini sağlamıştır
(-12 ADALAR, 1912 yılında, OSMANLI hükümeti tarafından ITALYAN'lara verilmiştir.)
-Savaş sonucu yapılan Uşi Antlaşmasına göre 12 ada rumların eline gecirmesi ihtimaline karsı gecici olarak italya ya verilmistir ama 1 sene sonra 1.dünya savaşı cıktıgı icin adalar teslim edilmemistir. Adalar LOZAN ANTLASMASI ile italya ya bırakılmıstır.
( -KIBRIS, 1878 yılında, tek kurşun atılmadan 2. ABDÜLHAMIT tarafından INGILIZLER'e teslim edilmistir. )
-Kıbrıs 93 harbinde kaybedilen toprakların belli bir bölümüne karsılık GEÇiCi olarak ingiltereye bırakılmıstir
( -Ruslar Birinci Dünya Savaşı'ndan önce ARDAHAN, VAN ve ERZURUM'a kadar inmişlerdir.)
-Ardahan kars ve batum haricindeki dogu toprakları 2.Abdulhamid in anlasmayı kabul etmeyip yeni bir anlasma yapmasıyla Osmanlıya geri verilmistir
( -Sultan VAHDETTiN, tahtında kalmasına karşılık Sevr anlaşmasını kabul etmişti.)
-Vahdettin hicbir zaman Sevr i kabul etmemisti ve imzalayanları vatan haini ilan etmisti
( - TÜRKLER (Rumeli, Kafkasya, Azerbaycan ve Türkistan Türk'leri) ve ASYALI (Hint, Malay) Müslümanlardan başka bir Müslüman toplum,
Osmanlı hilafetini kabul etmemişlerdir.)
-Bunların dısında tek bir millet kalıyor. Onlarda Araplar onlarin da hepsi degil tabi ama onlarında ne oldugu belli
( SAiDi NURSi ve ŞEYH SAiD ingilizler tarafından kurulan ve Dogu'daki vatandaşları kullanmak için kurulmuş olan
'Kürt Teali Cemiyeti' ne mensuptular. )
- Musul meselesi Lozan’da çözülmemiş ve Cemiyet-i Akvam’a (dönemin Birleşmiş Milletler’ine) havale edilmiştir. Musul, işte o anda kaybedilmişir. Zira, nasıl ki bugün Birleşmiş Milletler’de Amerika aleyhine bir karar çıkmayacağı aşikar ise, Cemiyet-i Akvam’da da, dönemin Amerikası olan Ingiltere aleyhine bir karar çıkmayacağı aşikardı. Buna rağmen çözüm Cemiyet-i Akvam’a havale edilmiştir. Kısaca Musul’u kaybetmemizin sorumluları o dönemin hükümetinin suçudur.
Şeyh Said hakkında, “elinde ingiliz silahları vardı, dolayısıyla Ingiliz ajanıdır” diyenlere de soruyorum; o halde General Harrington’un M. Kemal’e yolladığı ve Inebolu’da teslim edilen silahların anlamı nedir? Peki, Italya, Rusya ve Fransa’dan alınan silahların anlamı nedir? Demek istiyorum ki, bu tür ucuz iddialarla gülünç olmayın. Kaldı ki, Şeyh Said’in Ingilizlerle bir bağlantısının bulunmadığını o dönem en yetkili makamda oturan Ismet Inönü hatıratında belirtmiştir
Said Nursi için ise: istanbul'un işgali sırasında hutuvat-ı sitte adlı eseri yazarak istanbul'daki ingiliz sempatisini kıran ve bu hizmeti nedeniyle ankara'ya davet edilen said nursi hakkındaki binlerce dezenformatik manuplasyondan sadece biri.
( - Kurtuluş Savaşında, ATATÜRKÜ "kafir" ilan edip öldürülmesi için fetva veren, Kuvai Milliye ve onlara destek verenleride kâfir ilan eden iSKiPLi ATiF HOCA 'iNGiLiZ MUHiPLER CEMIYETI'ne mensuptu. )
- ilk skandal, iskilipli Atıf Hoca’nın Şapka Kanunu’nun çıkmasından 1,5 yıl kadar önce bastırdığı kitapçıktan yargılanıp idama mahkûm edilmiş olmasıdır (“Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı bu kitap altı üstü 32 sayfalık bir broşürdür ve Milli Eğitim Bakanlığı onaylıdır). Bu, hukukun temel kurallarındandır. Oysa burada Erzurum, Rize ve Elazığ’da vuku bulan şapka protestoları (iddia edildiği gibi ‘isyanlar’ değil) bahane edilerek 190 küsur ‘elebaşı'(!) yakalanıp idam edilecek, yazdığı kitapla onları ‘isyana’ teşvik ettiği iddia olunan Atıf Hoca da bilahare yanlarına gönderilecektir.
ikinci skandal ise bir gün önce Savcı Necip Ali’nin 3-15 yıl ağır hapis cezası istediği (bkz. Vakit, 3 Şubat 1926) iskilipli Atıf Hoca’yı, mahkeme başkanının, son anda hangi ‘süper delili’ bulduysa artık, idama mahkûm etmiş olmasıdır. Halbuki savcı, yerleşik usule göre bir suç için istenilebilecek en üst sınırdan ceza verilmesini talep eder, hakimse iyi hal, hafifletici nedenler, infaz yasası gibi gerekçeleri devreye sokarak cezayı düşürür, en fazla savcının istediği en yüksek cezayı verir.
Böylece hem bir kanunun geçmişe doğru işletilmesi gibi temel bir hukuk kuralının ihlali, hem de savcının talebinden derece değil, mahiyet itibarıyla “farklı” bir cezanın verilmiş olmasından dolayı iskilipli Atıf Hoca’nın hukukî değil, siyasî bir yargılama sonunda idam edildiği sonucuna varıyoruz.
Ancak bazı gayretkeşler, bu açık hukuksuzluğu örtbas etmek gayretiyle Atıf Hoca’nın aslında şapkadan dolayı değil, istiklal Savaşı aleyhine fetva verdiği için asıldığını iddia ediyorlar. Böyle bir fetvanın altında imzası olmadığını hem kendisi, hem de dostu Tahirü’l-Mevlevi bizzat mahkemede açıklamışlardır. Tutanaklar 1993’te işaret Yayınları tarafından yayımlandı. isteyen gider, bakar. Kararda TCK’nın 45 ve 44. maddeleri gereği asılarak idamlarına… diyor.
Lakin bu manasız iddiaya karşı bizim de bazı sorularımız var:
1) Diyelim ki Atıf Hoca savaş yıllarında bir suç işledi, Lozan’da 150’likler haricindeki savaş suçluları affedilmemiş miydi?
2) Cezası verilecek idiyse 1922’den 1926’ya kadar neden beklendi?
3) Devlet yıllarca kin tutup vereceği cezayı başka bir suçun ardına gizlerse bu adalet olur mu?
4) Mahkeme kararında 31 Mart isyanı (1909) ve Mahmut Şevket Paşa suikastına (1913) karıştığından da söz ediliyor. O zaman Atıf Hoca’nın bunlar sebebiyle idam edildiğini ileri sürmek de aynı derecede mantıklı olmaz mı?
Atıf Hoca’nın Milli Mücadele’ye karşı fetva verdiği için asıldığı yalanına yapışanlar, bununla farkına varmadan istiklal Mahkemelerinin hukuk dışı ve siyasî mahkemeler olduğuna kendilerinin de inandığını söylemiş oluyorlar. Biz de başka bir şey mi söylüyoruz zaten?