-
1.
+4
Timur'un Mısır Sultanı Berkuk'a Mektubu
''Ey düşmanlar, kendinizi zillet ve değersizlikle müjdeleyin! Tanrı bizim kalplerimizden rahmeti çekip almıştır. Biz Tanrı’ın öfkesinden yarattığı askeriyiz, gazabı kendilerine helâl olan kimselere musallat ettiği, şakilere acımayan ve ağlayana merhamet etmeyen kimseyiz. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan, yoldan çıkmanızdan ötürü bugün, alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız. Eğer muhalefet ve isyana devam ederseniz sakın kendinizden başkasını kınamayın. Çünkü kaleler bizden yanadır, onların çok güçlü olmaları bizi durduramaz. Şehirlerin var güçleriyle bizimle savaşmaları kendilerine fayda vermez. Muhakkak ki, Onurumuz sonsuza dek en üsttedir, bize teslim olan kurtulur.
Size her şeyi açıkladık, Eğer size elçi gönderiyorsak size insaf ettiğimizdendir. Elçilere açık tebliğden başka bir sorumluluk yoktur. Perde kalkmadan, harp kıvılcımlarını saçmadan ve yüklerini bırakmadan, her göz sizin için ağlamadan, cevap vermekte acele edin! Ve’s-selâm”
Kanuni Sultan Süleyman'ın Kral Fransuva'ya Fermanı
''Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Azerbaycan’ın Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Diyarbekir'in ve Kürdistan'ın ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân'ın torunu, Sultan Selim Hân'ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun.
Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz).
Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim. Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri addıbınızdan sorup öğrenesiniz. Böyle bilesiniz.''
Baybars'ın Nogay Han'a Mektubu
''Bu mektup; asil, Allah yolunda mücahit, kalbinin nuru ile nurlanan, Müslümanların zahiresi, müminlerin yardımcısı olan Nogay'ın yüksek ve şeref sahibi olan meclisine sadır olunmuştur. Allah onun kalbini iman ile daim etsin, dünya ve ahiret işinde eman gölgesinde rahat rahat bulun-dursun, ona güzel ameli ile (ashaba) tâbi olanlara yapacağı muamele ile muamele eylesin ona bildirelim ki ondan bize mektup gelmesi kulağı da, yüreği de sevindirmiş, galebeye muvaffak olacağınıza hüküm vermiştir.
Biz onun mazmununu, itikadın sahih olması ve dindeki içtihadında ve Allah'a şerik koşanlar ile cihatta Berke Han'ın izinde gitmesi hususlarını anlatmağa maksur bulduk. Bu keyfiyet bizim katımızda da lazım olan bir husustur ki muktezası asla terk ve ihmal olunamaz. Biz Allah'u Taalâ'nın "işte aradığımız budur." sözünü okuduk, kendisiyle Müslüman cemaatini çoğaltıp onları o tarafa kâfirler ile vuruşmağı yüreğine bağladığından dolayı o an Allah'a hamdü sena ettik. Malumdur ki Peygamber en yakın aşiretle cihatta bulunmuş oturanlar ile birlikte olmağa razı olanları tayip etmiştir.
Maksadımız bunun hatırlatmak, o korunası tarafta bulunup o an Allah, gönül gözünü nurlandırarak hak yoluna ihtida, cihatta Berke Han'a (Allah ondan hoşnut) iktida eden;Allah'ın, kâfirlerin şevketini kırmak için batı tarafındaki ecrini de kendilerine takdir ettiği cihada devam eden kişiye selâm ve dua eriştirmektir. Kâfirler bu dünyadaki sonun kimin olacağını bileceklerdir.
Şah ismail'in Yavuz Sultan Selim'e Mektubu (Çaldıran Öncesi)
Sultan Selim Şah'a,
Mektupların ulaştı. Cennetmekan babanızın zamanındaki yürüyüşümüz Dulkadırlı Alaüddevle'nin küstahlığı yüzündendi. Yoksa her iki taraftan da dostluktan başka birşey görülmedi. O memleketler halkının çoğu ecdadımızın kıymetlilerindendi. Sonra o hanedan ile eskiden beri dostluğumuz vardı. Timur zamanındaki gibi, kargaşalık çıksın istemezdik. Münasebetsiz sözlere hiç gerek yok. Bunların hepsi katiplerinizin uydurmaları olmalıdır. Yazıcılarınızın afyon ile kurumuş zihinlerinden çıkan sözlerdir. Bu itibarla onlara kullanmaları için mührümüzle mühürlenmiş altın bir hokkayı Şahkulu Ağa ile gönderiyorum.
Şu sırada isfahan boylarında avlanmaktayım. Bu cevabı dostça hemen yazdık. Size karşı da hemen hazırlığa başladık. Kimseden korkumuz yoktur. Senin bu istediğini çokları tecrübe ettiler. Ali evlatları ile savaşanlar kendileri yok olup giderler. iş savaşla sonuçlanacaksa onu ertelemek doğru olmaz. Fakat sonunu da düşünmek gerek vesselam.
Fatih Sultan Mehmet'in Uzun Hasan'a Mektubu
“Bundan önce annenin ricasıyla pençe-i gazabımdan kurtulmuştun. Biz de seni akıllanmış kabul ederek affetmiştik. Hâlbuki senin gibi hâin bir Türkmen’in benim zâmân-ı ma’delet nişân-ı hüsrevânemde saltanat ve istiklâl dâvasında bulunması haramdır. Senin kendin gibi olan bir kaç kimseye şiddet yoluyla galip gelmene, kendi topraklarında gösterdiğin gurur ve azametine, hattâ bütün kudret ve şevketine bizim müsâde ve müsamahamız sebeb oldu. Buna rağmen bâde-i gurur ile mestü medhûş olarak ve inâyât-ı pâdişâhânem hukukunu unutarak adaletli idarem altında yaşayan Tokat’a ve sonra da Karaman ülkelerine askerlerini göndererek tîynet-i redîen (alçak huyun) müktezâsınca ahâliye zulmettirdiğin, birtakım şiddetlere başvurduğun ve rezaletlere sebeb olduğun mâlûmumuzdur.
Onun için seni öldürmek ve memleketini elinden almak üzere bu yılın baharında harekete karar verdik. Seni affetmek kat’iyyen düşünülmemektedir. Beyhude zahmet çekme. Sen, vilâyet yıkmayı pâdişâhlık mı zannettin? Çekinmeden, korkmadan topraklarımıza tecâvüz ettiğin için kılıcımız senin göğsünde kana bulanmalıdır. Er isen meydana gel. Kadın gibi delikten deliğe girme. Hazırlıklarını yap, haber verilmedi deme. Zîrâ ki vücûd-i habîsin arz-ı telefdür ve bu bâbda özür ve bahâne bertaraf dur.”
başlık yok! burası bom boş!