+8
Saat 17:53...
istanbuldayız...
Koşmak istiyorum evime doğru. Çantalar kalsın burada ben yeter ki terasa çıkıp sigaramı yakayım. Ama ne mümkün, bırakır mı Funda elimi hiç. Bırakmasın da zaten hiç...
Başım ağrıyor biraz. Yorgunluktan mıdır, başka sebebi mi var bilmem. Çıkıyoruz artık, Cemil abi aramış birilerini geldi büyükçe bir araba. Hem biz kalabalığız, hem de o kadar çanta var, iyi oldu yani. Seda'yı bırakıyoruz ilk önce evine, sonra Selim iniyor arabadan. Bizim nereye gideceğimizi soruyor Cemil abi, birbirimize bakıyoruz Funda'ya. Bana demeye yeltendiğim anda lafımı kesiyor Funda. Tarif edeceğim ben abi, bana gidiyoruz, yalnız bırakmam artık onu diyor, beni kastederek. itiraz edemiyorum, çünkü benim de hoşuma gider onunla yaşamak. Hem ekgib kalan zamanlarımız var onca geçen süre içinde. Tamamdır abi ama ilk bana gidelim bir kaç eşya alayım evden.
Yarım saat kadar sonra evde oluyoruz, Funda yanımda geliyor yukarı kadar. Boş sayfası kalmayan defterlerimi alıyorum yanıma, kalemlerimle beraber. Üç beş kıyafet, boş fotoğraf çerçeveleri, kahve fincanım da yerini alıyor başka bir çantada. Ağır ağır çıkıyorum kapıdan, sanki terk ediyorum evimi, öyle bir his. Dönüp dönüp bakıyorum arkama. Bütün gece açık kalan televizyonum, asla toplanmayan kanepem, yerlerde kalem tıraş artıkları...
+Gidelim mi?
-Neden böyle hissediyorum?
+Nasıl?
-Bir daha gelmeyecekmişim gibi...
+Göndermek gibi bir niyetim yok zaten, artık tamamen benimsin, ömrünün sonuna dek benimlesin (gülümseyerek)
-insan evini terk edebilir mi hiç ne diyorsun sen?
+Üç yıl öncesinde bilinmeyene doğru gelirken bıraktın evini. Şimdi geleceğin hakkında planlar yapabileceğin biri var yanında. En azından aydınlık bir yoldasın bu sefer.
-Haklısın...
Cemil abi bizi Funda'nın evine bıraktı. Artık havalar iyice soğumuştu, çiçeklerden eser yoktu anlayacağınız. Ağaçlar yapraklarını dökmüş, rüzgar sağa sola savurmuş tüm bahçede. Çiçekler solmuş, sadece sapları kalmış bir çoğunun. Yağmurlar yağmış, yerlerde çamurlar. Bıraktığım gibi bulamadığım için yüzüm asıldı ister istemez. Rengarenkti buralar giderken, bir de şimdi bakın... Evin kapısını açtı Funda, ilk o bıraktı çantaları yere, sonra bana yardım etti. Yorma kendini, hastasın sen hala dedi. Biraz abartıyor sanki, toparladım kendimi ama farkında değil bunun. Belki de bilerek böyle davranıyor. Rahat etmemi söylüyor, senin de evin burası. Artık her şeyimiz bir. Elbette öyle, ama garipsiyor insan illa ki. Duşa girmem gerektiğini söyledim, kapıya kadar zütürdü beni. Her şeyin yerini gösterdi, bir bornoz çıkarıp getirdi. Yorgunum. Bir bitkinlik var üzerimde. Bu yüzden girmek istedim biraz da, sıcak suyun altında dinlendiğimi hissediyorum. Çıktığımda Funda odasında ki bütün dolapların içini boşaltmıştı. Artık o odanın ikimizin olduğunu, bu yüzden dolaplara da ortak olduğumu söyledi. Yeniden şekillendiriyordu hayatını bana göre. iki kişilik düşünüyordu her şeyi artık.
Yoldan geldin sende, gir hadi duşa dinlenirsin diyerek gönderdim onu da. Salona geçip televizyon izlemeye koyuldum. Gözlerimde bir ağırlık, açık tutmakta zorlanıyorum...
Tümünü Göster