+8
Aşkı bana anlat desem emin olabilirsiniz ki daha önce hiç bilinmeyen şekilde anlatır. Kelimelere hükmeder, işler içinize aşkın tanımını.
"Aşkı bazen neye benzetiyorum biliyor musun Can? Simitin üzerinde ki susam tanelerine. Dur, öyle benzetme mi olur demeden bir dinle önce. Susam sarıp sarmalar simiti, kaplar her yanını. O kadar kaplar ki simitin kendisini bile göremezsin. Susamsız olmaz simit, yarım kalır. Mesela, koparır martılara atarsın o simitten parçaları ama susamlar eline yapışır kalır. Çayın yanında ısırırsın o simiti, dökülür her yerine susamları. Sonra tek tek toplarsın susam tanelerini ellerinle. Dudaklarına yapışır, dişlerinin arasına sıkışır. Uğraşırsın ordan çıksın diye ama inattır susam, kendisi ne zaman isterse o zaman gider. Aşk susam gibidir sevdiğim, her bir yanını kaplar insanın. Ne kadar ararsan ara kendini bile bulamazsın aşık olunca. Bazen öyle bir hale gelir ki aşk, kurtulmak istersin çünkü canını yakmaya başlar. Ama eline yüzüne bulaşmıştır çoktan, teker teker temizlemek istersin bu sefer de inat tarafına denk gelirsin, kendisi gitmez. Ben çok simit fırlattım martılara Can... Ben çok kırıntılar topladım üstümden, gitmedin. inat ettin resmen, terk etmedin. Ne zaman kendi isteğinle gidersin diye merak ederken ben tekrar acıktım ve bir simit daha aldım, tekrar seninle kaplandım. Her yanıma seni döktüm ben Can. Her yanım sensin... "
Kalemime sorsanız, şimdiye kadar asla böylesine bir yazı yazmadım der size. Kağıtların zaten dili yok ne söylersen atar içine. Ebedi bir aşkı edebi bir aşka çevirmişti resmen, toparlarken elime geçen başka bir kağıtta. Her cümlesine daha bir şaşkınlık, her hecesinde daha fazla aşk buluyordum.
Gece olmuştu artık, sabah işte olmam gerekirken ben hala onun evinde aylaklık yapıyordum. ilk defa dünyayı bu kadar umursamıyordum...