-
1.
0Akşam 11 sularında kadıköyde kız arkadaşımın yanından ayrıldıktan sonra metroya bindim. Bindim ama nasıl bindim bir sor. Akşam manitayla yemek yenmiş, dişlerin arasında kalıntılar var. Rahatsız oldum tabi amk. Çıkardım diş fırçamı ve macunumu cebimden. Kendimi metroda dişlerimi fırçalarken buldum bir anda. Yolculardan biri çıkıştı, kardeşim köpüklerini sağa sola damlatma dedi. Ağzımda fırça olduğu için noloyo yo noyo forçolomoyomoşom dedim. Noluyo ya niye fırçalamıyomuşum demek istemiştim. Adam, ceylan derisinden yapılma ayakkabılarımı geçen hafta 3 yıllık eşim hediye etti dedi. Meğersem 18 yıllık eşinden boşanıp 26 yaşında ilik gibi bir kızlar evlenmiş. Kızın malı mülkü çokmuş. içimden banane amk dedim. Kız meğersem afrika'da safariye gitmiş ve oranın yerel hediyelik eşyası olan ceylan derisi ayakkabılarından getirmişmiş. Banane lan dedim, böyle ağzımda biriken köpüklü salyayı çocukken yaptığımız gibi dudaklarımdan uzatıp sündürerek sol ayakkabısının burnuna bıraktım. Tabi haliyle bu çıldırdı. Baktım onun da ağzından beyaz köpükler geliyordu meğersen öfke krizindenmiş. Üstüme yürür gibi oldu. Yan taraftan bir beyefendi ayağa kalkarak öfkeli beyefendiye doğru; beyefendi günden güne bu ülkede özgürlüklermizi yitiriyoruz zaten, ne var yani bu genç bey metroda dişlerini fırçalarken ağzından bir damla köpüğü ceylan derisi ayakkabınızın üstüne bıraktıysa? Siz hiç genç olmadınız mı? Siz hiç balkondan insanların kafasına tükürmediniz mi? diye çıkıştı. Öfkeli adam bir anda durdu. Herhalde gençken o yaptığı binlikler gelmişti aklına ama pes etmedi. Öfkeli ve köpüklü ağzıyla bo odom bonom oyokkobomo tokordo hosobono vorocok dedi. Aslında adamın bi hastalığı varmış. Sinirlenince vücudunda salgılanan adrenalin ağız ve dil kaslarının gevşemesine neden oluyormuş. 3 durak sonra kapı açılınca ağzımdaki köpüğü usulca kapıyla rayların arasından aşağıya sallandırdım ama adam artık dayanamayıp sol kulağıma parmaklarının ucuyla bir fiske attı. O hareketi askerde de sevmezdim amk. Gözlerim bir anda karardı. Adama doğru eşşoğlueşşek diye bağırıp vagondan zıplayıp koşarak kaçmaya başladım. Adam da inerek beni takip etmeye başladı fakat yine adrenalin salgıladığı için gevşeyen ağzı ve dilinden dolayı bu sefer tükürüğünü yutamayıp nefes borusuna kaçırdı. Bir anda öksürerek yere yığıldı. Güvenlik görevlisi yanına gelip sırtına vuruyodu pıt pıt pıt diye. Helal abime helal, bak kuş geçiyor diye tavanı gösteriyodu. En son gördüğüm sahne o. Tren hareket edince adamdan tamamen kurtulmak için asıl ineceğim durağa doğru karanlıkta metro hattından koşmaya başladım. Kozyatağı durağından çıkarken 2 tane metro görevlisi arkamdan yetişip; beyefendi beyefendi, vallahi biz o karanlık raylarda 2 kişi yürümeye korkuyoruz. Siz hem tek başınıza hem de koşarak geldiniz. Sizi gece görüşü olan kameralardan takip ettik, koşarken istifinizi bile bozmadınız. Hem cesaretinizi hem kondisyonunuzu tebrik ederiz diyip elime bir tane dondurulmuş tavuk tutuşturdular. Başta anlamadım ama sonra ele tutuşturulan donmuş tavuk ne anlama geliyor diye aratınca anadolu yörüklerinin nazik ve cömert bir kutlama yöntemi olduğunu öğrendim. Neyse özetle tavuk şimdi buzlukta ben de ofisten çıkıyorum.
başlık yok! burası bom boş!