-
76.
+1Part 30 – Bölüm 1Tümünü Göster
Kim okuyup yazar seni
Rüzgar değse bozar seni
Ölsen kovar mezar seni
Mamudo kurban niye doğdun?
Aşık Mahzuni Şerif ne güzel söylemiş. işte böyle bir manzara içerisinde insanın içinden geçen tüm duyguları anlatan bu dörtlük. Başka bir açıklaması olamazdı. Kime anlatacaksın derdini? Anlatsan kim anlayacak? Nereye gitsen boş. Kim sana gelse gene boş. Ya karaktersiz olup ‘amaaan’ diyeceksin, ya da yüzleşip hatanla ‘sakın ha’ diyeceksin.
Ben hangisini seçtim? Tabikide ‘amaaan’ demeyi değil. Fakat ‘sakın ha’ demeyide seçmedim. ikisi arasında gidip gelmeyi seçtim ben. Yine boşluklara sürüklenmeyi, yeni bir sayfa açmak eski sayfaları onarmak yerine yeni bir sayfayı eski berbat yırtık dökük sayfalar üzerine uhuyla yapıştırdım… Bundan sonra ne kadar yeni sayfa açarsam açiyim heryerine uhu bulaşacaktı…
O gün Nilgün o manzarayı gördükten sonra endişem ve vicdanımın rahatsızlığı çok daha fazla arttı. Okul dışına çıktık Semayla. Bir şekilde konuştuk ve barıştık. Uzatmaya pek gerek yok bu süreci. Klagib konuşmalar ve barışmalar işte… Fakat bundan sonra başlayacaktı artık bütün stres. Aynı günün akşamı gene Nilgünün tiyatrosuna gitmeye karar verdim. Artık buna bir son verecektik.
Stresli ve aşırı gergin bir şekilde evden çıktım. Salona varana kadar sigara üstüne sigara yaktım. Hava soğuk ve karanlıktı. Salonun kapısında beklerken Nilgünün çıktığını gördüm. El hareketleriyle kapıda beklediğimi işaret ettim. Arkadaşlarıyla ayak üstü muhabbet ediyordu. Bende en dış kapıda bekliyordum. Nihayet geldi:
‘Hoş geldin. Sahile yürüyeceğiz dimi?’
‘Evet, konuşmamız lazım.’
‘Tamam, gidelim.’
Sahile vardık. Toy çocuk muhabbetinin olduğu kayalıklara geçtik. Hava epey soğuktu. Denizden de iyice rüzgar vuruyordu. Ne ilginçtirki beni ateş bastı. Kendimi Nilgünle oynamış ve şimdide fırlatıcak olan bir pislik gibi hissediyordum. Ne ‘amaaan’ diyebiliyordum ne de ‘sakın haa’ diyebiliyordum. Bir müddet suskun kaldık. Sigara içerken en son ben dayanamadım. Son fırt çekip Nilgüne döndüm. Tam meseleye giricekken o benden önce davrandı:
‘Fırat. Bana karşı kendini kötü hissetmek zorunda değilsin. Tek taraflı bir şey yaşadığımın farkındayım ama herşeye rağmen güzeldi. iyi ol. Semayla mutlu ol, hiç sanmıyorum ama inan bana bunu diliyorum. Semadan ayrılamıcağını ya da ayrılmayacağını ben zaten biliyordum. Senden bir şey beklemiyordum. Arada kalma, kalbinin zütürdüğü yerde ol. Sen bir boşluktaydın. Ne kadar inkar etsen de bana karşı hayır boşlukta değilim sadece üzgünüm desende Fırat, sen boşluktaydın. Ben sana iyi geldim ama sen bana karşı benim sana hissettiklerimi hissetmiyorsun. Ben senin için sadece bir dinlenme noktasıydım…’
Nilgün bu cümleleri kurarken üzerimden tonlarca yük kalkıyordu. Karşımda Nilgün erirken hatta ve hatta derbeder bir halde bu cümleleri kurarken bana hayat veriyordu. Bir müddet durdu. Sonra terkrar devam etti konuşmaya:
‘Bütün yaşananlar aramızda kalıcak merak etme. Sema asla duymayacak. Buna izin vermeyeceğim. Daha fazla mutsuz olma. için rahat olsun.’
Artık tamamen rahatlamıştım. Konuşmama ve bir şey dememe fırsat vermemişti. Tüm duygularıma tercüman olmuştu. Söylemek istediğim herşeyi kendi kendine söylemişti ve üzerimdeki tonlarca yükü kaldırmıştı. Tekrar bana baktı:
‘Hadi artık kalkalım…’
‘Tamam. Seninle durağa kadar geleyim. Yalnız gitme.’
‘Olur, yürüyelim.’
başlık yok! burası bom boş!