/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +325 -29
    yine bir sabah evden işe giderken, şansım yaver gitmişti de oturacak boş bi koltuk bulmuştum. gencecik adamım şehirler arası otobüste bile ayakta gidebilirim, dayanabilirim fakat bu benim için ender görülen bir durumdu. her zaman imrenerek baktığım oturanlar grubuna dahildim, kendimi farklı hissediyordum. bir kaç durak otobüse kimse binmedi, haliyle koltuğumu kaybetme riski de doğmadı, çok mutluydum.

    tam sanırım hayat bundan sonra daha güzel olacak diye içimden geçirirken durağa yanaştık ve bayağı bi yolcu otobüse dahil oldu. umarım aralarında gazi veya sakat yoktur. eğer olursa koltuğumu hiç düşünmeden onlara verecektim ve yine ayakta gidecektim. hayır yoktu. çoğunluğu genç bireylerdi. bir kaç tane 45 yaşın üstünde vatandaşımız vardı. yer verme sorumluluğunun bana gelmesinden çok korkuyordum. neyse ki sorumluluk bana gelmeden diğer genç arkadaşlar onlara yardımcı olup yer verdi.

    sadece o ayakta kaldı. o.

    tahminimce 50 yaşlarında olan, eşarplı, elince pazar sepetiyle bir kadın hariç hepsi kendini kurtarmıştı. yardım edecek ve edilecek tek kişi benle teyze kalmıştık. otobüste gerilim artıyordu. teyze ile yerlerimizi değiştirirsek bu anlamsz gerilim son bulacaktı fakat bunu yapamazdım. asiliğimin yanında mantıklı düşünceyi hayatımın merkezine koymuş biriydim, bu çok mantıksızdı. o yer benim hakkımdı, kadın ayakta duracak kadar sağlıklıydı üstelik. kadına muhtemelen birileri otobüs doludur ayakta gidersin demiştir, o da buna karşılık bi salak yer verir canım ne olacak diye karşılık vermiştir. işte bunu düşününce, içim kinle dolmuştu. hakkımı yedirmeyecektim, o yer benim hakkımdı. iett kurallarında böyle bi ibare yoktu.

    çok geçmeden kadın ayaktaki yolcuları aşarak gıdım gıdım yanıma yaklaştı. böylesini ilk defa görmüştüm çünkü neredeyse ilk defa otobüste oturarak yolculuk ediyordum. kadın pazar sepetini ayaklarının arasına indirip, tek eli ile önümdeki tutacağı tuttu, diğer eliyle de üst taraftakini. bi nevi beni ablukaya almıştı. pgibolojik baskı ile koltuğu kapmaya çalışacaktı. ilk etapta edişelensemde, saniyeler sonra kadının gözlerindeki kararlılığı hissedince korkmaya başladım.

    hayır vermeyecektim. bu bi emsal teşkil edecekti. bundan sonra herkes ona göre davranacaktı ve sorun istanbul belediyesine kadar gidecek, otobüs sayıları yükseltilecekti. benim için sorunun çözümü işte tam burda başlıyordu.

    saniyeler dakikaları oluşturdu, dakikalar geçti ama ne ben kararımdan caydım, nede o mücadelesinden vazgeçti. kafamı pencereye taraf çevirsemde bana attığı bakışları hissedebiliyordum. boynum tutulmuştu, dayanamayıp güneş gözlüğümü taktım ve önüme doğru çevirdim kafamı. istemsizce gözlerinin içine bakıvermiş oldum. çok anlamlı bakıyordu gözleri, bi an gözlerinin içine dalıp hayatını bile düşünmeye başlamıştım. adile naşit'e benzeyen tipteki bu kadın beni ziyadesiyle etkilemişti. bakışların önemini bir daha anlamıştım. bi an bile gözlerini benden ayırmadı. belkide amacı duygu sömürüsü yapıp, akabinde beni vicdan azabına sokmaktı, bilemem fakat bakışları her geçen saniye içimi kıpırdatıyordu. hayır benden etkilenmiş olmalıydı. huyumdur, kim olursa olsun her sevgiye karşılık veribilirim, beni seven her bayana aşık olabilirim.

    yorulduğunu ima edercesine oflaması, bakışları, kararlılığı ve üzerine sürdüğü esans kokusu beni çok etmilemişti. yontulmuştum, artık kavgamı sürdürmek için isteksizleşmiştim. içimden ben ne yapıyorum lan, bu kadar zarif bi kadını ayakta mı bırakacam dedim ve gayet centilmen bi erkek edası ile kalkıp yer verdim. teşekkür bile etmedi çünkü o bunu hakediyordu, hiç alınmamıştım. bu defa ben onu ablukaya aldım ve yüzünün her çizgisini izleyerek yaşanmışlıklarını hayal ettim. bu kadın beni etkiliyordu. hep çok çok ilerde diye düşündüğüm evlilik fikri bile bana cazip gelmeye başlamıştı. gözlüğü çıkardım ve aleni şekilde gözlerinin içine baktım. çok istediği koltuğuna kavuşmasına rağmen yine oflamaya başlamıştı. acaba bakışlarımdan mı rahatsız olmuştu diye kendime kızdım. böyle bir bayan asla mutsuzluğu hak etmiyordu.

    ineceğim çoktan durak geçmişti. gideceğim istikamet artık iş yeri değil, bu güzel bayanın gittiği yerdi. evet, bu muhteşem kadına açılmak için cessaretimi toparlıyordum. nihayet eli durak butonunu aradı, hemen bir puan bir puandır diyerek yardımcı oldum ve butona bastım, otobüs durdu. koltuğundan ağırca kaltı, pazar sepetini yerden almak için eğildi. aman tanrım, şu vucut hatlarına bakarmısınız mükemmel. ona fırsat vermeden sepeti ben kaptım ve gelin, bende burda inicem size yardım edeyim dedim. yine teşekkür etmedi. türk kadınlarının çekiciliği sanırım bu barbarlığından geliyor. gözümde gittikçe büyüyordu.

    nefes nefese sepeti aldım ve otobüsten indik. bir başımızaydık, etrafta kimseler yoktu. rüzgar'ın etkisiyle hafif açılan mantosu göbeğini ele veriyordu, hemen eliyle mantosunun iki yakasını tutuşturup bu masumane frikiğin önünü kesti. elini uzatarak sepeti almak istedi. sepeti arkama doğru çektim ve gözlerinin içine baktım. ilk görüşte aşka inanırmısınız? diyiverdim. kadın şaşırmıştı ve ilk defa sesinin neye benzediğini duyacaktım, zira ilk defa konuşacaktı. ne diyosun sen yavrum? dedi. canımlı cicimli yavrumlu konuşuyordu benimle, onunda beni sevdiğini sanmıştım. ben,ben seni seviyorum dedim. kadın sen kaç yaşındasın oğlum, sen ne diyorsun, sapıkmısın lan! diyince bocaladım ama pes etmedim. yaşın ne önemi var ki? o modası geçmiş manton, solmuş eşarbın, kötü diksiyonunla, herşeyinle seni istiyorum be kadın, anlıyor musun? istiyorum seni. dedim. eline telefonu aldı ve bak odur kocamı arıyorum, oğullarıma gibtirecem seni, bekle sen bekle diyince korkup ağır ağır uzaklaştım. şoka girmiştim. beni istemiyorsa neden umut vermişti ki? bu olay hayatımda kadınlara karşı ön yargılı olmama sebep veren olaydır.

    bu dünyada her şey karşılıklı yada menfaat odaklı olmak zorunda mı? bi koltuk için gencecik adamın duygularıyla oynanır mı be?
    ···
   tümünü göster