/i/Tespit

  1. 1.
    +12 -3
    ilk kural; bugünkü ya da geçmişteki sıkıntılarından kim­seye söz açmamaktır beyler. Bir baş ağrısını, mide bulantısını, bir keyifsizliği, bir sancıyı, uygun bir dille olsa bile başkalarına anlatmak, terbiyesizlik sayılmalıydı. Başımıza gelen haksız­lıklar ve kötülükler için de aynı şey geçerli. Çocuklara, genç­lere, hatta büyüklere, fazlasıyla unuttukları bir gerçeği hatır­latmalıyız: Halimizden yakınmamız, dinleyen kişiler bizi iti­rafa teşvik etse ve bizi teselli etmekten zevk alır görünse bi­le, onları üzer, dolayısıyla da canlarını sıkar değil mi? Çünkü üzüntü bir zehir gibidir; onu sevebiliriz ama, yararını göremeyiz; so­nunda üstün gelen de en köklü duygumuzdur: Herkes yaşamaya bakar, ölmeye değil; yaşayanları, yani durumlarından hoşnut olanları, hoşnut görünenleri arar çevresinde. Küllere bakıp ağlaşacak yerde, herkes kendi odununu getirip ocağa atsa, insan topluluğu nasıl da kusursuz olurdu!

    Bu kurallar eskiden kibarlar arasında zaten uygulanıyor­du; serbest konuşamamak nedeniyle, o ortamlarda insanla­rın can sıkıntısı duydukları da bir gerçektir. Bizim burjuvazi­miz toplum sohbetleri için gerekli olan açık sözlülüğü geliş­tirdi; pek de iyi etti. Ama, herkesin kendi üzüntüsünü orta­ya dökmesine de gerek yok; bu durumda can sıkıntısı eskisinden de beter oluyor. Onun için toplum ilişkilerini aile or­tdıbının dışına taşırmalıyız. Çünkü aile ortamında, çoğu kez, insan kendini bırakır, biraz hoşa gitme kaygısı duyuldu­ğunda akla bile gelmeyecek bir sürü ufak tefek sıkıntılar or­taya dökülür. Sözleriyle çevredekilerin ilgisini uyandırma­nın zevki, anlatılması can sıkıcı olan bir yığın ıvır zıvır üzün­tülerin unutulmasına yol açar. Hoşa gitmek isteyen kişi ken­dini biraz zahmete sokar ama, onun bu zahmeti, tıpkı müzik­çinin, ressamın duyduğu zahmet gibi, zevk yaratır; aynca kendisi de, anlatmaya fırsat bulamadığı sıkıntılarından böy­lece kurtulmuş olur. ilke şudur: Sıkıntılarından, yani küçük sıkıntılarıadan söz etmezsen, onları unutur gidersin.

    Üzerinde düşündüğüm bu duruma, kötü hava­ da iyi vakit geçirmek için yararlı öğütler de katardım ... Şu satırları yazdığım sırada yağmur yağıyor; kiremitler takırdı­yor; sağanak şakırtısı duyuluyor; hava sanki yıkanmış ve fil­treden çekilmiş gibi; bulutlar görkemli tülleri andırıyor. Bu güzellikleri görmesini bilelim!

    Hayır; bunun yerine, birisi kalkıp yağmurun ürünlere za­rar verdiğinden söz açıyor. Bir başkası, ortalık çamur içinde kalacak diye hayıflanmakta ... Bir üçüncü kişi, artık çimenler­de de oturulmaz, diye üzülüyor. Tamam, tamam; tekrara ge­rek yok; yakınmalarınız bütün bu sakıncaları ortadan kaldı­racak değil ki; eve dönünce, orada da aynı tekerleme ... Oy­sa insan asıl şu yağmurlu günde karşısında neşeli yüzler gör­mek ister. Onun için, ağlamaklı havada güler yüz gösterme­li!

    Uzun bir başlık ve yarıda bırakmayacağım
    ···
   tümünü göster