0
Karşıma oturdu beraber kahvemizi içtik. Kahve sadeydi. Halbuki ben nadiren Türk kahvesi içerdim o da orta şekerli olurdu. Genel olarak basit geldiği için nescafe ile idare ederdim. Ama bu seferkinin tadı başka gelmişti. Kahveye sohbet dahil olunca böyle oluyormuş demek ki. O an anladım.
O kahvenin üzerinden tam 164 gün geçti. 164 dopdolu, mutlu günler yaşadım. Hayatımda yapmadığım şeyler yaptım, tatmadığım lezzetler tattım. O 164 günü düşündükçe şu an yıllar geçmiş gibi geliyor. Hatırladıkça içim ısınıyor. Şefkatten, sevgiden değil ama cayır cayır yanıyor içim. Yandıkça anlatmak istiyorum. Anlattıkça yanıyorum. Yine eskisi gibi hayallere dalmak istiyorum. Bilgisayarımla uyumak, onunla saatler geçirmek... Olmuyor dıbına koyim. Bir kere çıkarsan düzenden geri giremiyorsun işte.
Biraz dert yandıktan sonra 164 gün geriye geri dönebiliriz...
Kahveden sonra yerine gitti. Yine bilgisayarımla kalmıştım. Gözüm onu görmüyordu. ilgi görmeyen şımarık sevgili gibi bana baktığını hissedebiliyordum. Hissetmişti olacakları. Sinyalini çaktı hemen pilim bitiyor dedi. Biraz olsun kendime gelmemi sağladı. Gözüm sırt çantamı aradı. Acaba getirmemiş miydim? O zaman laptop nasıl burda olacaktı. Laptopu kucağımda getirdiğimi düşünmeye başladım. Tekrar hayal dünyama dalıyordum. insanların garip bakışlarını görebiliyordum. Durmalıydım yapmam gereken işler vardı. O an hayal kurmamam gerektiğini düşünerek yaklaşık 2 saat geçirdim. Patronumun sesi beni tekrar masaya döndürmüştü. Söylediklerini içimde sentezlemeye çalışıyordum. Ne yaptığımı sormuştu. Ne yapıyordum ben gerçekten. Yine hayallere dalmak üzereydim. Sorusunun üzerinden yaklaşık iki saniye kadar geçmişti. 2-3 saniye daha beklersem bir yalan düşündüğümü sanacaktı. Aslında yalan değil sadece naptığımı düşünüyordum. Kendi kendine acil durum kapıları açıldı ve o saçma cümle döküldü dudaklarımdan. Çalışıyorum...