Öncelikle Jonestown Olayını bir çok kişi duymuştur(veya duymamıştır)
Jim Jones diye bir adam var. Bu adam kilisede vaiz oluyor.
Öylesine etkileyici konuşuyordu ki kısa sürede bir çok insanın karşılıksız sevgisini,saygısını ve güvenini kazandı.
Özellikle toplumdan dışlanmış olan Afrikalı zencileri hedef aldı.
Toplumdan dışlanmış kişiler elbette kendilerine böylesine şefkat gösteren adama hayır diyemeyeceklerdi.
Jim Jones yaptığı gösterilerle(Yürüyemeyen kadını iyileştirmek gibi)
halkı iyice kendine bağladı ve artık hepsi kendisine karşılıksız inanır hale geldi. Elbette kadını yürütemedi hepsi bir oyundu sadece.
Halk ne var ne yok tüm mallarını kiliseye bağışladı.
Jim Jones'un şöhreti giderek yayılıyor ve her geçen gün dinlemeye gelen kişi sayısı artıyordu.
1955'te The People's Temple of the Disciples of Christ Tarikatı kuruldu.
Artık verdiği vaazlar sadece müritlerine özel olmuştu. Gizli gizli yapılıyordu.
1974'te Guyana'da Ormanlık bir yere taşıdılar tarikatı.
Ve bölgeye Jonestown adı verildi. Pek şaşırtıcı olmasa gerek.
Jonestown da türlü türlü işler için müritlere ayrı ayrı görevler verildi. inşaat,Çiftlik,Hayvanlar v.s
Ve Jim Jones kasabanın her yerine hoparlörler yerleştirdi.
Artık müritlerine oturduğu yerden vaaz verip beyinlerini yıkamaya devam edebilecekti.
Modern hayattan uzak yaşıyordu bu insanlar.
Dış dünyadan kopuk bir halde.
Ta ki Kuzey Kaliforniya bir inceleme heyeti gönderene dek.
Leo Ryan ve adamları 17 Kasım 1978'de Jonestown'a gitmek üzere yola çıktılar.
Jonestown'a ulaştıklarında tarikattan bazı insanlar buradan artık geri dönmek istediklerini söylediler.
Jim jones buna şiddetle karşı çıktı.
Ve ayrılmak isteyenleri sert bir şekilde ölümle tehdit etti.
Böylece bazı müritler bunca zamandır beyinlerinin yıkandığını anladılar. Yaklaşık 15 mürit ve Leo Ryan uçağın bulunduğu hava limanına giderken diğer silahlı tarikat üyeleri tarafından öldürüldüler.
Her şeye rağmen müritlerin yüksek çoğunluğu Jim Jones'a bağlılardı. Resmen gözleri kör olmuştu artık.
Ve 18 Kasım 1978 akşamı Jim Jones müritlerini etrafına topladı ve önlerine siyanür enjekte edilmiş içeçekleri koydu.
Ve tabi ki çoğunluğu hiç düşünmeden içecekti.
Ve şu ürkütücü cümleleri kurdu
''Evlatlarım, ölümde büyük bir şeref vardır. Bu, ölecek olan herkes için büyük bir gösteri. Ölümden korkmayın, ölüm yalnızca farklı bir boyuta adım atmak gibi."
Hristiyanlık dininde intihar etmek elbette günahtı. Ama Jim Jones buna intihar demiyordu.
"Biz intihar etmiyoruz, biz insanlık dışı dünya şartlarını devrimci bir protestoyla kınıyoruz" diyordu.
Yüzlercesi hiç tereddüt etmeden içecekleri fondip yaptılar. Ve oracıkta can verdiler. Kaçmaya çalışanlar ya içecekleri içmeye zorlandı ya da vuruldular. Asıl dehşet verici olan şey öldürülenler arasında bebeklerin bile yer almasıydı.
Jim jones ise kafasına sıkarak ölmüştü.
Katliamdan kurtulanlardan biri 79 yaşında işitme engelli bir adamdı. Olaydan habersiz kulübesinde uyuyordu. Dışarı çıktığında gördüğü manzaradan şok olan adam oradan kaçarak uzaklaştı.
Bir diğer kişi ise silahlı müritleri atlatarak kaçmayı başarmıştı.
Son vaazın ses kaydını dinlemek isteyenler:
https://www.youtube.com/watch?v=OkookcrAnSE
Sonlara doğru çığlıkları duyabilirsiniz.
Peki bunun Outlast 2 ile ilgisi ne? Demosu incelendiğinde bir çok benzerlik ortaya çıkıyor.