+72
-50
Elime baktığımda parmak ucum tozlar içindeydi. Raflara baktığımda çok eski kitaplar görüyordum. Biraz daha ilerledikçe antika eşyalar, vazolar, tablolar. Biraz daha ilerisinde ise kavanozların içinde topraklar, tohumlar vs. Sonrasında ise elektronik aletler, en sonundada silahlar. Hiçbirine elime bile değmedim. Müdür yardımcısı beni niye yollamıştı? What the fuck! Unuttum. Müdür yardımcısının karşısında zaten kibar davranabilmek için şekilden şekile girip çok kasılıyordum. Bir şey almamı söyledi ama ne? Gidip hemen geri öğrenmeliydim. Yürüyüş hızımı 2 katına çıkartıp kırmızı kapıya doğru yürüdüm. Umarım hoca kızmaz diye düşünüyordum. Kapıya geldim ve kolundan tuttum. Geriye doğru çektim ancak gelmiyordu. Demir kapı olduğundan sıkıştığını düşündüm ve bu sefer daha sert çektim. Sonra bir daha, sonra bir daha. Her defasında daha sert. Peki ne oldu? Kapıyı çekmem değil itmeme gerekiyormuş. (tabiki şaka) Sonra ağlamaya başladım ve telefonu açıp arkadaşları aradım ama şebeke çekmiyordu. imdaaaat diye bağırmama rağmen bir kıpırdı sesi bile duymadım. Saate baktığımda okul bitmişti. Zili bile duymamıştım. O kadar yerin altındaydım. Sonra ileriye baktım. Sağa ve sola giden iki koridor. Bir çıkış yolu bulmak için yola koyuldum.