-
51.
+2Part 25Tümünü Göster
Bir parça paylaşarak başlayalım:
https://www.youtube.com/watch?v=nTw6GGezp8o
Mesajları gördükten sonra paramparça oldum. Zift sürmüşsün kalbime de kuruduktan sonra sanki tırnağınla söküyormuşsun hissi hakimdi sol yanımda. Aşkımlı bitanemli mesajlar… Günlük konuşmalar hepsi… içerisinde 'sevgili' olduğunuz kişiye söylenen kelimelerden barındıran kahrolası mesajlar. Okudum hepsini. Ekrana bakarken dünya durdu ama bu sefer savaş başladı, Gazze bombalanıyordu şimdi, Bağdat işgal altında, Mısır elimizden çıkmış… Göğsüm daraldı, yüreğim yandı…
Sakinleşmeye çalıştım bir süre. Sırtımdan soğuk ter aktığını hissedebiliyordum. Telefonu cebime koydum. Elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktığımda gözlerimin içi kıpkırmızıydı. Kendimi o kadar zor tutuyordumki her an kavga çıkarabilirdim. Fakat ben kavga adamı değildim beyler, en azından şimdilik…
Daha iyi hissetmeye başlayınca kantine geri döndüm. Herkes ordaydı gene. Burak seslendi:
‘Abi hopp burdayız, halledebildin mi aradın mı valideyi?’
Cevap vermedim. Cebimden telefonu çıkartıp uzattım. Aldı şaşırmış şekilde geri koydu cebine. Hiç mi ihtimal vermemişti mesajlarını okuduğuma? Şaşkındı ama renk vermemeye çalışıyordu. Tam elini omzuma atacakken ittim. Semaya döndüm, uzun uzun baktım. Konuşmayınca endişeli bir sesle:
‘Neden boş boş bakıyorsun? Bir sorun mu var?’
Cevap vermedim. Konuşursam eğer bomba gibi patlama ihtimalime karşı susmayı tercih ediyordum. içime sığmayan duygular yaşıyordum fakat bu sefer öfkeydi… Sema suskunluğumdan anlamıştı artık bir sorun olduğunu, fakat etrafındakilerle gayet rahat konuşuyor bana dönünce saçma bi şekilde ciddileşiyordu:
‘Fırat! Söylicek misin? Söylemicek misin? Derdin ne? Ne bu surat?’
Kendimden emin bir sesle:
‘Hemen dışarı çık, çöp konteynerinin yanında beni bekle.’ Dedim. Hiç afallamadı, gayet sakindi:
‘Offf ne oldu ne istiyorsun?’
Artık bu tavıra tahammülüm kalmamıştı. Kolundan tuttum ve zorla dışarı çıkarttım. Bahçe aşırı kalabalık olduğu için bodrum kata labaratuvarın olduğu yere indirdim. Öyle sıkı tutmuştumki kolundan, inene kadar hiç bırakmadım. indikten sonra ileri doğru hafifçe ittirdim. Aşırı öfkeliydim, kendimi kontrol etmem gerekiyordu farkıdnaydım…
Bağırmaya başladım:
‘Telefonunu ver!’
‘Ne bu hareketler? Napıcaksın telefonumla? Vermiyorum!’
‘Ver şu telefonu bana! Çıldırtma beni! Ver dedim sana ver! Mesajlarını açıp ver şunu bana!!!’
Seslerden dolayı herkesin oraya toplanma ihtimalini göze alamadı Sema. Telefonu vermek zorunda kaldı. Mesajlarına girdim ama hiç bir mesaja rastlamadım. Öfkem dinmiyordu, bağırmaya devam ettim:
‘Burağın telefonundaki mesajları okudum!! Sen naptığını zannediyorsun!! Ne anlama geliyor o mesajlar! Napıyorsun sen!!’
Bir anda sakinleşti, gülerek cevap verdi:
‘Hahaahaha bende çok önemli bir şey oldu sandım. Arkadaşça konuşuyorduk işte, ne var bunda? Neyin derdindesin?’
Bu cümleleri duyduğuma inanamıyordum. O rahat davrandıkça öfkem katlanıyordu:
‘Oha bana bunları sen mi söylüyorsun? ileynanın omzuna elimi koydum diye bana onca lafı eden sen mi? Müzikle ilgilenmeye başladım diye günlerce tribe giren sen mi? Eteğinle ilgili tek bir laf bile ettirmeyen sen mi? Kız arkadaşlarla birazcık samimi olunca günlerce acısını çıkaran sen mi? Ben herşeye bu kadar dikkat etmeye çalışırken, Burakla, bak hemde Burakla aşkımlı canımlı bitanemli nasıl konuşabiliyorsun?’
Sustu derin derin nefes aldı, sonra:
‘Yeter!! Yeter Fırat! Arkadaşcaydı diyorum! Burak o kadar yakın arkadaşımız! Şüphelenmen kadar saçma bir şey olamaz!’
Doğru söyleme ihtimali neydi sizce beyler? Bilemiyorum. Ama normalliği ve anormalliği ayırt edebilecek durumdaydım. Ne kadar öfkeli de olsam bunun anormal olduğu açıktı.
‘Bir daha böyle bir şey görürsem pişman olursun!!! O Burak bini de ayıp etti. Onun da dıbına koyucam rahat ol sen!’ diyerek hızla yanından uzaklaştım.
Kantine geri döndüm. Apar topar eşyalarımı topladım gitarımı da alıp sahile attım kendimi. Kime anlatsam kimden akıl alsam diye düşünüyordum. Aklım karma karışıktı. Ulan Burak bu be... Yapar mı bana böyle yamuk? Olabilir mi aralarında bir şey? Anlamak mümkün mü? Nasıl anlayabilirdim? Hadi diyelim ki anlamak mümkün, ya gerçekten öyle bir şey varsa? Ben nasıl dayanırdım buna?
Anlamaya çalışmak ve doğruyu meydana çıkarmaya çalışmak yerine Semaya inanmayı seçtim beyler... Aşk dediğimiz şeyin anasını avradını gibsinler dedim ardından da.
Semaya mesaj attım... Ona inandığımı fakat bir daha böyle bir şey yaşanmaması konusunda dil döktüm. Yaptığının yanlış olduğunu kabul etmesi için uğraştım...
Artık yavaş yavaş başlamıştı hayatımın aşkla mücadelesi… Yanlış kararlar, yanlış davranışlar... Aşırı tepkiler... Kötü alışkanlıklar… En önemliside hayatı boşvermiştim artık. Ben bu muydum?
….
başlık yok! burası bom boş!