/i/Tarih

''Tarih bir meslektir, bir hobi, gevezelik, anekdot ya da asparagas değildir.'' (Pierre Goubert)
  1. 1.
    0
    ali fuat cebesoy, kazım karabeker, refet bele, latife hanım, fethi okyar, ismet inönü hatta ve hatta nuri conker (kendisine mustafa diye seslenebilen tek kişidir) bu kişilerin hepsi 1938 yılında (nuri conker 1937'de vefat etmiştir) kendisi hakkında olumsuz duygular besliyorlardı.

    böylesine büyük bir şahsiyetin, ölüme bu kadar yalnız gidişi bir okuyucunun karşılaşabileceği en çarpıcı ve üzücü olaylardan biridir.

    milli mücadele sırasında düzenli silahlı ordusu olan sadece iki komutan vardır; kazım ve ali fuat paşalar. bu kolordu komutanları, asker ve subaylarıyla beraber hiçbir resmi unvanı olmayan mustafa kemal'in emrine girerler. hele hele kazım karabekir'in "emrinizdeyim kumandanım" diye topuk çatmasından sonra, atatürk kendisine gözleri yaşlı halde sarılmıştır. istanbul'da şişli'deki evinde, padişahtan henüz ümide kesmemişken, "buradan hayır çıkmaz, anadolu'ya gidelim" diyen yine kazım karabekir'dir. ali fuat'ın ailesi ise harbiye yıllarında adeta mustafa kemal'in ikinci ailesi olmuştur. hastalık ve parasızlık gibi durumlarda, oğullarının çok sevdiği bu arkadaşına her zaman kol kanat germişlerdir.

    bu arkadaşlarla yollar, savaşın sonlarına doğru ayrılmaya başlar. gün gelir suikast davasında yargılanırlar. kendileri hakkında idam kararı verilecekken, atatürk ali fuat'ın hatrına paşaları affettiğini söyler. ama bu kişiler için (refet bele de dahildir) artık bir kenara çekilip unutulma zamanı gelmiştir.

    fethi bey; rahatına düşkün, çalışmayı pek sevmeyen fethi okyar atatürk'ün liseden beri arkadaşıdır. sofya'da beraber görev yapmışlar, istanbul'da beraber minber gazetesini çıkarmışlardır. osmanlı zamanında fethi rütbe olarak mustafa kemal'in bir adım önündedir. ancak cumhuriyette işler değişir. fethi bey yanlış bilmiyorsam iki defa atatürk'ün başbakanlığını yapar. birisi tam cumhuriyetin ilanından önce, diğeri de şeyh sait ayaklanması sırasında. atatürk her iki başbakanlığında da kritik süreçleri iyi yönetemediğini söyler ve istifa etmesini ister. koltuğu devralan ise iki durumda da ismet paşa olmuştur.

    fethi bey'in kırgınlığı bu zamanlarda başlar ama esas kırgınlık serbest fırka zamanında olmuştur. serbest fırka'nın gördüğü aşırı ilgi bir panik havası yaratır. ismet paşa sürekli olarak serbest fırka ile ilgili olumsuz şeyler söyler atatürk'e. atatürk de her ne kadar tarafsız olacağını söylemişse de, gazetelere chp'nin resmi genel başkanı olduğu ve bu partiden kopamayacağı yönünde demeçler vermiştir. derken 3 ay içinde fethi bey'e "sen galiba bu işi beceremeyeceksin" der ve partinin feshedilmesini ister. fethi bey ise kendisinin kullanıldığını düşünür. ona göre atatürk, kimler rejim yanlısı kimler muhalifi görmek için, düzmeceden bir parti açmıştır ve kendisini de bu uğurda kullanmıştır. atatürk'ün en yakın arkadaşı nuri conker de bu partinin bir üyesi olarak, böyle düşünmektedir.

    artık bu ikili de atatürk'ten ebediyen uzaklaşırlar.

    fethi bey demişken şunu da anlatmakta fayda var. bu anlatacağım, insanoğlunun ne kadar alçalabileceğini göstermesi bakımından önemlidir;

    atatürk ölüm döşeğindedir, ölümünün 1 ay öncesi falan. eski dost fethi bey, bir gün aniden londra'da elçiliğini bırakıp istanbul'a gelir. ama eski dostuna son vazifesini yapmak için değil, milletvekili olma isteğini bildirmek için. karnında toplanan su yüzünden zor nefes alan atatürk'e bu haldeyken, fethi bey'in bu talebi bildirilir. atatürk çok üzülür. "milletvekili olarak kalmaz o. ben onun asıl isteğinin ne olduğunu biliyorum ama... " der ve susar. bu "yakın dost", bir akbaba gibi ölmek üzere olan atatürk'ün yanına gelip, yeni dönem için güç kazanma derdine girmiştir.

    ismet inönü; milli mücadele başladığında, paşa bile değildir. ismi fazla da anılmayan sıradan bir subaydır. bir gün istanbul'dan yürüyerek gelen bir kafile içinde ankara'ya ulaşır. toz toprak içindedir. atatürk kafileyi görünce bağırmaya başlar; "ismet nerede, ismet yok mu" birden karşısında görünce sarılırlar.

    ismet paşa, atatürk ile diğer yol arkadaşlarının arasının açılmasının en büyük sebebidir. çünkü bu sıradan adam, birden bire bütün generalleri sollamış ikinci adam haline gelmiştir. kimse bu durumu hazmedemez. inönü de atatürk'ün yanında olan diğer kişilere karşı kaba ve hoşgörüsüz davranır. 1937 yılına gelindiğinde ise beraberlik 20.yılına gelmiş artık yorulmuştu. inönü atatürk'ten aldığı gücün sahibi olarak bizzat kendisini görüyordu (atatürk'ün ifadesi). atatürk'ün her türlü yol göstermesi inönü için ağır geliyordu. atatürk de meşhur sofrasında açık açık herkesin içinde inönü'yü azarlıyordu. başbakan inönü'ye haber verilmeden milli ekonomi ve eğitim bakanlarının atatürk tarafından görevlerinden alınmaları, nyon konferansı ve orman çiftliği arazisi ile ilgili tartışmalar bardağı taşırır ve herkesin önünde çok ağır bir kavga yaşanır. inönü "devlet içki sofrasından yönetiliyor" diye bağırır. atatürk bugünden sonra inönü'nün yüzünü bile görmek istemeyecektir. vefalı bir insan olan atatürk inönü'ye gereken saygıyı göstermeye devam etse de ona olan öfkesini, vefatına kadar içinden atamamıştır.

    atatürk ölüm döşeğindeyken inönü'nün ziyarete gelmemesi ise oldukça üzücüdür. hatta bir kere gideyim mi diye refik saydam'a danışır, o ise şöyle der; "gitmeye kalkarsan, trenin önüne yatarım yine de göndermem". bu konuşmalar akıl alır gibi değildir ama aynen gerçekleşmiştir.

    artık son iki haftaya girildiğinde, dolmabahçe sarayı'nda salih bozok, kılıç ali ve hasan rıza soyak ve küçük ülkü'den başka kimse kalmamıştır. herkes ankara'daki yeni dönem telaşına kapılmıştır. atatürk öldüğünde ise 1. ordu'ya cenazeyle ilgilenin emri verilir. kılıç ali bunları hayretle ve kahrolarak izlediğini yazar.

    tarihinin kaydettiği en büyük adamlardan biri, göz göre göre gelen ölümüne yapayalnız ve ıstırap içinde gitmiştir. bu duruma gelmesinde muhakkak ki kendi hataları da var ama yine de çıkarılacak en büyük ders insanların çıkarcılıklarıdır.

    atatürk 1927 yılında istanbul'u ziyaret eder. cumhuriyetin kuruluşundan beri bu bir ilktir. mahşeri bir kalabalık vardır. kılıç ali atatürk'e döner ve der ki "bu sevgi karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?" atatürk onun elini alır ve kalbine zütürür. "görüyor musun? hiç heyecanlı değilim. çünkü gün gelir bu kalabalık bir anda seni linç etmek için de toplanır. bu sevgiye güvenilmez" der. ölümünden 11 yıl önce söylediği söz, aslında atatürk'ün ileri görüşlülüğünü de ortaya koyar.

    yine de onu seven, izinden ayrılmayan gençler var ülkesinde. ne mutlu bana onlardan biriyim.

    kaynaklar: inönü'nün hatıraları, tek adam, kılıç ali'nin hatıraları, üç devirde tek adam, serbest fırka olayı, siyasi hatıralar, milli mücadele'nin esasları
    ···
   tümünü göster