/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +2
    Part 20

    Yaz tatilinin sonuna doğru malum bölüm seçimleri için düşüncelerdeydim. Fen mi seçicem, Türkçe-Matematik mi? iki seçenek arasında gidip geliyordum. Yeteneklerime bakıldığı zaman fen seçmem en doğrusuydu. Fakat tüm arkadaşlarım Türkçe-Matematik seçmişlerdi.

    Uzun düşüncelerden sonra Fen seçtim. Ben sabahçı olacaktım, Sema ve tüm arkadaşlarım öğlenci. Okulun ilk günü sınıfıma girdiğimde pgibolojim alt üst oldu. Sınıfta birkaç tanıdığımın olması hiç birşeyi değiştirmemişti. Sema yoktu, arkadaşlarım yoktu…

    Tabiri caizse ilk günden bunalıma girmiştim. Ya bunu atlatacaktım, ya da Türkçe-Matematiğe arkadaşlarımın yanına geçecektim.

    Okulun ilk gününden sonra eve bir hışımla girdim. Bölümümü değiştirmek istediğimi ve asla o sınıfta okuyamayacağımı aileme bildirdim. inadım inattı… Bunalımdan kurtulmamın yolu buydu. Ailemse buna tamamen karşı çıkıyordu. Yeteneklerimin o yönde olmadığını söyleyip beni ikna etmeye çalışıyorlardı. Üzerimde inanılmaz bir baskı olmasına rağmen ben kendimden emindim. Fende olsam Sosyalde olsam Türkçe-Matematik bölümünde de olsam benim için farketmezdi. Her derste başarılı olabileceğime inanıyordum. Tek bir yönüm ağır basmazdı benim, her şeyden orta derecede vardı lakin. Fen okusam iyi bir mühendis olurdum emindim, Türkçe-Matematik okusam iyi bir pgibolog olurdum eminim. O zamanlar kendimi bu şekilde ifade ediyordum. Herşeye yeteneği olan fakat tek bir şeye odaklanamayan bir insan.

    Okulun ikinci günü tüm baskılara rağmen bölümümü değiştirdim. Ahmet hocamla yaptığım görüşme bunda çok etkli olmuştu:

    ‘Bak Fırat, sonradan pişman olacağın hiç bir şey yapma. Kendi sorumluluğunu al, seçimlerini kendin yap…’

    Ahmet Hocam benim sağolsun yardımcı oldu manevi olarak. Artık Türkçe-Matematik bölümündeydim. Arkadaşlarımın yanındaydım, Semanın yanındaydım. Öğlenciydim beraberdik herşey harika olacaktı…

    Yan yana oturduk hemen. Yeni arkadaşlarla da kaynaştık. Benim açımdan harikaydı her şey.

    O gün okul çıkışında Serdarı yalnız başına yürürken gördüm. Uzaktan baktım. (Kursa tanıştığım arkadaş, hani sonraları kardeşim olacak çocuk. ) Arkasından yakşalarak hemen yanına gittim. Biraz üzgündü. Sahile doğru yürüdük. Morali bozuk olunca ben sormaya başladım sebebini. Üzgün bir ifadeyle başladı anlatmaya:

    ‘Ayrılmak istiyorum Tuğbadan. Çok seviyorum, o benim ilk aşkım tek aşkım, ayrılmak istiyorum çünkü beni bunalttı…’

    Çok bunalmış ve sıkılmış bir haldeydi. O kadar sevdiği ve aşık olduğu kızın onu bu hale getirmesi gerçekten üzücüydü. Ben lafı fazla uzatmadan konuştum:

    ‘Bak kardeşim, bugün ayrılırsın, bir hafta sonra pişman olursun. Sıkılmışşın bıkmışşın ama gelir geçer. Sevgi aşk olsun yeterki bunun üstesinden de gelirsin. Ayrılcağına git konuş kendini bu kadar sıkmana ne gerek var?’

    Motive edici birkaç cümlemden sonra aramızda bi enerji oldu. O anlattı ben anlattım o anlattı ben anlattım. Birden bire birbirimize bir çok şey anlatmştık. Artık hava iyice karardığından muhabbeti başka zaman dışarda bi kafede nargile içerek geçirmek için sözleştikten sonra ordan ayrıldım.

    Eve geldiğimde bölüm değiştirdiğimi evdekilere açıkladım. Önce çok tepki vermediler. Fakat sonraları anladımki bu iş burda bitmeyecekti…

    Hafta sonu geldiğinde Serdarla buluştuk. Bana bi kafe önerdi gitmek için. Bense ona daha güzel bi yer olduğunu söyledim. Burası sonraları her anımızın geçeceği ‘Sedirli Kafeden’ başka bir yer değildi.

    Sedirli kafeye geçtik. Masamıza kurulduk. (Ben lise 1 de ve o yaz ara sıra o kafeye gider Mehmet abinin 4 buçuk liralık nargilesinden içer, 50 kuruşa çayımı yudumlardım.)

    Ben hemen nargileyi söyledim, çaylarla beraber gelsin diye işaret ettim. Serdar bana döndü:

    ‘Abi sigara kullanıyor musun?’ diye anlamlı anlamlı baktı. Durdum düşündüm ‘lan artık yapcak bir şey yok içiyoruz bu taku madem söyleyeyim’ dedim kendi kendime.

    ‘Evet kardeşim ara sıra içerim.’ Dedikten sonra Serdar fırladı gitti. Sonra geri geldi. Bir paket sigara almış masaya koydu. Markası mı ney? Viceroy! Hey gidi günler…

    Serdara bir anda bu kadar ısınmamın ve sigara içtiğimi söylicek kadar samimi olmamın bir etkiside aşık bir adam olmasıydı. Adam aşıktı beyler. Gözleri parlıyordu. Onu hem kendime benzetiyor hem de etrafımda böyle ilişkilerin olmamasının hasretiyle yanıp tutuşuyordum.
    Abartısız 5-6 saat orada oturarak hem nargile hem sigara hem çay içerek muhabbetin dibine vurduk. O bana Tuğbayı nasıl sevdiğini nasıl başladığını anlattı ben ona Semayı nasıl sevdiğimi nasıl başladığını anlattım. Nerdeyse aynı zamanlarda başlamış ilişkilerimiz. Nerdeyse her olay her mevzu birbirine benziyordu. Bir sürü ortak noktamız olduğunu keşfettikçe birbirimize daha fazla açılmaya başladık. Öyle derindi ki muhabbetler sanki öz kardeşimle konuşuyordum. Çok sevmiştim be bu adamı. Bu adamla biz kopmazdık artık orası belliydi.

    Günün sonunda sahile inerek düz çizgide yürüme yarışmamızı tamamladıktan sonra vedalaşarak ayrıldık. O günün bana kazandırdığı tek şey işte buydu. Canım kardeşim Serdar…

    Bu arada Burak ve Hakana gelicek olursak, sınıflarımız tamamen değişmişti. Hakandan ve Buraktan kopmak istememekle beraber farklı sınıflarda olmanın dezavantajını yaşayacaktık, ilk günden belliydi…
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster