-
1.
+2akşamdan en canlı melodiyi seçerim telefonun alarmı olarak.Tümünü Göster
bu sabah da yatakta önce omzumu oynatarak dans etmeye başladım. sonra jackie chan'ın bir filminde vardı, kfasını bi otarafa bi bu tarafa çeviriyordu hani, A FiiL GUUT, A FiiL GUUT diye... hahahaha, öyle aynen.
dışarıda mutlu bir sonbahar,
çamaşır makinesine koştum hemen.
oohhh, en az 3 lira var orada... misss...
ıslık çalarak giyindim. giyinirken japonca (kore dili de olabilir ) şarkı uydurdum. mitsubişi toşibaaağğ diye bitiyor sonu.
kapıyı biraz fazla hızlı kapattım farkındayım. ama herkes uyanmıştır zaten. saat 6 olmuş.
baktım bakkal ismail kepengi kaldırmaya çalışıyor.
yardım edecekmiş gibi koştum yanına.
o kaldırmaya çalışırken ben indirmeye çalıştım.
"noluyo dıbınakoyim, sıkıştı mı gene bu?" dedi.
baktı ki ben aşağı bastırıyorum. önce kızdı, sonra güldü.
"nabıyon deli manyak, gibtimin delisi. bugün gene formundasın" dedi.
"eyvolleeee abi" dedim.
karanlık dükkandan hemen buldum top-kekleri tabi.
bir de limonlu ice-tea kaptım dolaptan. depremden kaçan okey müdavimi gibi kaçıverdim 2 lirayı tezgaha fırlatıp.
köşeden baktım çöpçü yok. daha erken zağar.
iki kedi züt züte yatmış giriş katın demirli penceresinin önüne. ikisinin de ayaklarını gıdıkladım. biri tepki verdi, diğeri skine bile sallamadı.
hızlı hızlı yürüyerek vardım iş yerine.
kapıdaki güvenlik emanet gazetelerin ilk sayfalarına bakıyordu. ayıp olmasın diye iç sayfaları açmaz, bilirim.
bir önceki gün işe gelememişim. bulaşıklar dağ gibi. bi daldım hepsine. ağzımda orhan gencebay şarkısı. (ama italyanca ahahaha )
ilk iş arkadaşım geldi.
çilem hanım. çocuğu okula bırakmamış belli. yoksa saat 10 dan önce gelmez.
"bana bir çay verir misin nuri"diyerek geçti odasına.
o kadar hızlı hazırlamışım ki çayını, kadıncağız benim o kadar erken geleceğimi tahmin edememiş, odaya girdiğimde eteğini sıyırmış naylon çorabını çekiyordu. kalçasına kadar gördüm istemsizce.
"ah pardon, kapı açık olunca direk daldım ama" dedim.
"amaaan, sen benim kardeşim sayılırsın, dert etme" dedi.
o çayını karıştırırken kapıya yaslanıp bekledim. sarı saçları ne kadar güzeldi. kocası ne kadar şanslı diye düşündüm. üstelik bu kadar güzel bir kadının adı da Çilem.
"bugün iyisin ?" dedi.
"eyvolle, bugün öyle" dedim.
"hadi bakalım" dedi.
mutfağa döndüğümde şirketin en huysuz çalışanı, kamil bey dolapları karıştırıyordu.
"nerde bu gerizekalı neskafe yaa" dedi.
"oradan size bakıyor kamil bey" dedim.
"oynama oğlum benle" dedi.
üzerinden aşarak uzandım nescafeye, koydum önüne. gülümsedim. tek kelime etmeden koydu bardağına 3 tatlı kaşığı ( ohaaa... zift içeydin amk )
camı açıp havalandırayım diye düşündüm.
keşke düşünmeseydim.
çamı açmamla beraber "YERDEN SEEERRRT VURDUUUEEE... GOOOLLL... YÜZKIIRKYEDiii METREEEE... " diye bağırmam bir oldu.
alt kattaki marketten, "OFSAAYTTT HOCAAAA,,, HOCAAA OFSAAYYYTTT" diye karşılık geldi.
karşılıklı gülüştük.
güzel bir gündü aslında bugün.
keşke hep böyle olsa.
hep böyle sabit kalsam.
ya öyle, ya böyle olsam.
başlık yok! burası bom boş!