-
1.
+6 -5Evrim teorisi, bilim dünyasında yapılan deneyler sonucu elde edilen her bir yeni keşifle darbe üzerine darbe almaktadır.
Şüphesiz, teoriyi en büyük açmaza sokan konulardan birisi de Mikrobiyoloji’dir.
Darwin, teorisini ilk ortaya attığında oldukça ilkel teknik donanımlara sahipti. Canlılığın tesadüfen oluşmuş olabileceği gibi felsefi bir düşünce ortaya atması, dönemin şartları altında bu yüzden hemencecik kabul görmüş ve bilimsel sanılmıştı.
Darwin’in, canlılığın “basitten kompleks”e doğru ilerlediği yönündeki iddiası, hücre ve bakteri gibi son derece kompleks ve teknoloji harikası öğeleri –gözlemleme imkanı olmadığı için- basit sanmasından kaynaklanmıştı.
işte bu nedenledir ki, kullanılan ekipmanlar ve teknolojik donanımlar ileri bir seviyeye ulaştığında, Darwin’in teorisi de dayandığı temelleri kaybetti.
Çünkü, ne hücre, ne bakteri ne de Darwin tarafından “basit” ilkel olarak tanımlanmış herhangi canlının sanıldığı gibi basit olmadığı aksine son derece kompleks ve üst teknoloji tasarımlarla donatılmış olduğu ortaya çıktı.
Bu yöndeki pek çok keşfe imzasını atan bilim dallarından biri de; hiç şüphesiz Mikrobiyoloji oldu.
Mikrobiyoloji alanındaki pek çok keşif, evrim teorisi tarafından izah edilemeyecek pek çok konuyu gündeme getirdiği gibi, teorinin de yetersizliklerini gözler önüne serdi.
işte bu keşiflerden bazıları…
1-Proteinlerin Yürümesi Yaratılış Delilidir
Günlük yaşantımızda yürümek rahatlıkla yapabildiğimiz bir hareket olduğundan, ne kadar muazzam bir olay olduğu üzerinde pek düşünmüyor olabiliriz.
Yürürken, insanın vücudunda pek çok kas harekete geçer ve eş zamanlı olarak vücudun her yerinde, atılan her adımla birlikte yeni bir koordinasyon sağlanır.
Yakın tarihte, bilim adamları iki protein keşfetmiştir. Kinezin ve Miyozin 5 adlı bu proteinler, aynı insanlar gibi iki ayaklarıyla başka proteinlerin üzerinde yürümektedirler.
Yürürken de, sırtlarında adeta bir posta teslimatçısı gibi organel ve vezikül paketçikleri taşımaktadırlar. Bu paketçiklerin, hücre içerisinde taşınabilmesi zordur. Bu sayede, bir kargo teslimatçısı gibi çalışan protein molekülleri, bu paketleri hücre içerisinde bir yerden bir yere taşıyabilir.
Bunun, ne denli mucizevi bir durum olduğu şöyle bir örnekle daha rahat açıklanabilir. Sokakta yürürken, cansız metal parçalarından yapılma bir robot görseniz, bu robot aynı sizin gibi iki ayakları üzerinde düzgün adımlar atarak yürüyebilse… Üstelik de yürürken, sizin elinizdeki poşetleri alıp evinize kadar yükünüzü taşımanıza yardım etse…
Elbette, böyle bir durumda robotun tasarımcılarına büyük bir hayranlık duyar ve takdir edersiniz. Böyle bir robotun kendi kendine, kör tesadüfler sonucu şuursuz atom parçalarından hiçbir Akıl Sahibi’nin müdahelesi olmadan var olduğu gibi bir şey söylemek aklınıza dahi gelmez.
Aynı şekilde, vücudumuzun içerisinde milimetrenin onda birinden çok daha ufak bir alana yerleştirilmiş hücrenin içerisinde, ondan çok daha ufak moleküller hayal edin…
Bu moleküllerin, son derece şuurlu bir şekilde bir yerden bir yere yük taşıyıp iki ayaklarının üzerinde yüklerini sırtlandıklarını gözlerinizde canlandırın…
Şüphesiz bu, kör tesadüflerin açıklama getirebileceği bir durum değildir.
insanın dört ayaklı bir canlıdan evrim geçirerek iki ayağı üzerinde yürümeye başladığını öne süren evrimciler, Kinezin ve Miyozin 5 adlı moleküllerin insan gibi yürümesini açıktır ki evrimle açıklayamazlar.
Bellidir ki, bu moleküller önce dört ayak üzerinde emeklemeyi öğrenip daha sonra “dur benim yüküm var bir de dik durmayı deneyeyim” dememiştirler.
Bu moleküller, hücre içerisinde son derece kritik paketçikler taşıdıkları için, bu tarz “deneme-yanılma” ya dayalı senaryolar söz konusu dahi değildir. Taşıma sürecindeki her hareketleri son derece hassas ve ince ayarlara dayalıdır ve en ufak bir gecikme, oyalanma ya da sistemde herhangi bir değişiklik paketlerin iletilmemesine ve de sistemin tamamen çökmesine neden olacaktır.
2- Hasara Karşı Kendini Tamir Eden DNA
1 gram DNA’da 1 trilyon CD kapasitesinde veri bulunmaktadır. Bu verilerin her biri bu bir gramın içerisinde ince ince kodlanmış ve işlenmiştir. Bu verilerin dizilimindeki en küçük bir hata ya da zincirlerdeki en ufacık bir kopma veya tahribat canlılığın yapısını tamamen tahrip eder ve bozar.
Bu tarz bir tahribat, canlılığın bitmesi anldıbına gelir. DNA’daki herhangi bir bozulma, tüm verinin bozulmasına neden olur. Aynı bir bilgisayar virüsü gibi, mevcut verilerin arasına yerleşen bir virüs sisteme hiçbir faydalı yeni bilgi eklemez; ve mevcut olanı da çökertir.
Bu gibi durumlarda, bilgisayarlarımızda “data kurtarma” denilen bir işlem yapılır. Yaptığımız tüm işlemler ikinci bir veri tabanında yedeklenir. Ve mevcut bilgiler kaybolduğunda ya da hasar
gördüğünde bu yedek taban üzerinden çağrılarak kurtarılırlar.
DNA’da da aynı buna benzer bir tamirat sistemi mevcuttur. Mutasyonlar dışında, DNA’da veri kaybına neden olabilecek bir diğer durumda da hücre bölünmeleridir. Bir hücre bölüneceği zaman, içindeki verileri aynen kopyalar. Bu kopyalama işlemi sırasında, hatalar meydana gelebileceği için, DNA’da bir editör sistem vardır. Kopyalama işlemi bittikten sonra, bu tamirat sistemi adeta bir kitabı edite eder gibi harf harf DNA’yı kontrol eder, içerisindeki hataları ya da ekgib verileri tespit eder ve doğrularını yerleştirir.
DNA içerisinde muazzam tedbir mekanizmaları mevcuttur. Burada saydıklarımız sadece birkaç tanesi olup Nükleotit Eksisyon, Baz Eksisyon, Fotoliyaz Enzimi gibi daha pek çok tamir mekanizması vardır.
Bu tamir mekanizmalarının olmaması durumunda, DNA kolaylıkla tehdit altında olacak ve tahribata uğruyor olacaktı. Ancak; bu tamir teknolojileri sayesinde DNA’daki her bir veri hayatın devamı için muazzam bir koruma ve kontrol altına alınmış ve her bir tamiratçıya görevi ilham edilmiştir.
Proteinleri yürürken izlemek için, Harvard Uni tarafından hazırlanan The Inner Life of the Cell videosunu aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
http://aimediaserver.com/studiodaily/videoplayer/…
3-Sidereforlar, evrim teorisiyle açıklanamaz
Bakteriler, siderefor adı verilen çok özel moleküllere sahiptir. Bu moleküller, hücre dışında bulunan demiri yakalamak zorundadır. Bunun için de, siderefor moleküllerini, dışarıya salar. Demirle bileşik oluşturduktan sonra da, sidereforlar geri dönerler. Hücre demiri yakalayan sidereforları hemen alıcıları sayesinde tanır ve içeri alır.
Siderefor denilen moleküller, demiri tanıyabilecek durumda ya da eğitim bilgisinde elbette ki değildir. Kendi bulundukları dünyanın dışına çıkıp demir denilen bir şeyi arayıp bulmaları ve onlarla bileşik oluşturmaları tesadüfler ya da deneme yanılma süreçleriyle izahı mümkün olmayan prosedürlerdir.
Hücre zarı, son derece sağlam bir koruması ve sıkı bir denetimi olan bir alandır. Bakteri tarafından dışarı gönderilen ilk siderefor, hücrenin içine alınamazsa; tüm sistem çöker ve bakterinin bu demir yakalama taktiğini de “torunlarına anlatma” olasılığı ortadan kalkar.
Son derece hassas dengeler ve ince ayarlar üzerine kurulu bu sistemin, milyonlarca yıldır işleyebilmesi için ilk var olduğu andan itibaren bu sistemle işliyor olması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, evrim teorisi bırakın her biri milyonlarca kompleks teknolojiden müteşekkil olan kuşları, yunusları, çiçekleri açıklamayı; bu canlığın süregelmesinde kilit rollere sahip milimetrenin milyonda biri büyüklüğündeki kompleks sistemlerin birine dahi izah getirememektedir.
Mikrobiyoloji, evrim teorisi için büyük bir sorundur ve daha da büyük bir sorun olmaya doğru devam edecektir.
Yararlanılan Kaynaklar:
1. http://www.sciencemag.org...content/full/311/5762/792
2.Moleküler Biyoloji, Nobel Yayınevi, Editörler: Ahmet Yıldırım, Fevzi Bardakcı, Mehmet Karataş, Bahattin Tanyolaç
3.Crosa, J.H. (1989) Genetics and Molecular Biology of siderophore-mediated iron transport in bacteria.
başlık yok! burası bom boş!