+2
-1
Eskiden kıymetli ziynet eşyaları küplerde saklanırdı. Küpünü iyice doldurmuş deyimi burdan gelmedir. Bu küpler ise başkasının bulamaması için genellikle gömülürdü. Fakat gömmek iyi bir çözüm değildi. En azından gömülecek kadar ziynet eşyası yoksa, yani çok aşırı değerli değilse, gömmeye değmezdi. Çünkü henüz tam dolmamış, çok değerli olmayan küpler sahibi zenginleştikçe devamlı çıkarılıp tekrar tekrar gömülmesi gerekiyordu. Oysaki onu devamlı gömüp çıkarmak büyük bir risktir. Zira her seferinde birisinin görme ihtimali olabilir.
Bu sebeple, henüz çok değerlenmemiş küpler bankaya yatırılırdı. Bu bankalara ise Kab(Kab’e) adı verilirdi. Herkes küpünü Kab’e’lere emanet eder ve yeri geldiğinde küpünü ister, içine bir şey koyar veya içinden bir şey alır, tekrar emanetçiye teslim ederdi. Emanetçiye de güvenilmeyecek kadar dolarsa, işte o zaman alıp bir yere gömerdi.
Bu emanetçiler kimlerdi? Elbette ki tapınak rahipleri ve rahibeleri idi. Çünkü en güvenilir kişiler onlardı. Gerek Hinduizm’de olsun, gerek islamda olsun, Kab’elerin içine sıradan halkın girmesinin yasak olmasının sebebi budur. Çünkü içerde emanet küpler vardır.
Fakat sorun şu ki; Kab’elerin de soyulma ihtimali vardı. işte buna karşı önlem olarak putları Kab’elere yerleştirerek orayı tamamen kutsallaştırıyorlardı. Yani putlar Kab’e denen bankalarda bekçi köpeği vazifesi görüyordu. Kab’enin içine ve üzerine yüzlerce put asılmasının sebebi de buydu. Birinden korkmayan öbüründen korksun da soyguna girişmesin diyedir.
Böylelikle, putların orada çoğalması, Kab’eleri en kutsal yerler yapıyordu. Ve böylelikle bu bankalar en önemli tapınaklar haline geliyordu.
O küpleri en iyi koruyan ise, en çok müridi olması sebebiyle, Rahman ve de Rahim olan yüce Şiva, yani; Sümer’deki(Babil, Anadolu vs.) adıyla, Küp-Elle(Küb-Ella, Küb-Alla , Kab-Allah) idi.
Kab-Allah(Kab’e Allah’ı , Küb Allah’ı) hepinizin kübünü korusun.