-1
Bütün bu belgelerden ve değerlendirmelerden şu soru ortaya çıkıyor: Batılı sömürgeciler Müslümanlara neden sünnetin reddedildiği ve Kur’an’dan başka delil kabul edilmediği bir islam’ı kabul ettirmeğe çalışıyorlar? Neden Peygambersiz
(Muhammet-SAS-)siz bir “islam” anlayışını dayatıyorlar?
islam düşmanlarının yaklaşık 2,5 asırdır devam eden bu çalışmalarının sırrını keşfedebilmek için herhalde bu sorunun cevabını bulmamız gerekiyor.
Peygamberimiz’in sünnetini dışlamak ve yok saymak için ileri sürülen, “Kur’an-ı Kerim’den başka kaynak yoktur” görüşü derinlemesine sorgulandığında, aslında Kur’an-ı Kerim’in de kaynak olmadığı sonucuna zütüren derin ve sinsi bir fitne oyunu ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkacaktır.
Öyleyse sözkonusu görüşü sorgulayalım ve fitne oyununu çözmeğe çalışalım:
Bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından Hz. Peygamber’e topyekün bir kitap halinde indirilmemiştir. Yaklaşık 23 sene içerisinde bazen sure sure, bazen ayet ayet vahiyle indirilmiştir. Kur’an-ı Kerim vahiylerinin ashaba tebliğ edilmesi görevi Peygamberimizin sünnetiyle iç içe bir olaydır. Zira her vahiy geldiğinde, ayet ve surelerin, Allah’ın kitabının neresine konulacağı, hangi bölüme yerleştirileceği, Allah’ın bildirmesiyle Peygamberimiz tarafından tayin edilmiştir. Yine Kur’an ayetlerinin ne anlama geldiği ve nasıl yorumlanacağı ve nasıl uygulanacağı da Peygamberimiz tarafından beyan ve izah edilmiştir.
Her vahiy geldiğinde ayet ve sureler, Vahiy katipleri tarafından taşlara, kemiklere ve ceylan derilerine yazılmıştır. O zamanki imkanlarda ve şartlarda Allah’ın kitabı bu şekilde kayıt altına alınmıştır.
Kur’an-ı Kerim’in, parçalar halinde olan ayetleri ve sureleri Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir’in halifeliği zamanında, uzman bir heyetin ciddi çalışmalarıyla, biraraya toplanmış ve bir kitap haline getirilmiştir. Bu çalışmada ayetler ve sureler, Hz. Peygamber’in hayattayken emrettiği şekilde sıraya konularak kaydedilmiştir.
Kılı kırk yararcasına titizlik gösterilen bu faaliyette, öncelikle her ayet veya surenin Peygamber zamanında yazılmış olması şart koşulmuştur. Üstelik getirilen yazılı Kur’an parçalarının, Peygamber’in huzurunda yazıldığına dair iki şahit gösterilmesi de esas alınmıştır.
Bu hummalı çalışma göz önüne alındığında, her ayet veya surenin heyete arzedilmesinde (getiren kişi ve iki şahit olmak üzere) en az üç kişi görev yaptığına göre, 6666 ayet ve 114 sureden oluşan Kur’an’ın bir kitap haline getirilmesinde yüzlerce ashabın büyük emeğinin ve katkısının olduğu ortaya çıkacaktır.
işte Kur’an-ı Kerim’in dışında kaynak kabul etmeyen anlayış, Allah’ın kitabının sadece Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilişini dışlamakla kalmıyor, yüzlerce sahabenin bu hizmetini ve emeğini de yok sayıyor.
Nasıl zincirin bir halkası koparıldığında diğer halkalarının hiçbir fonksiyonu kalmazsa, Kur’an-ı Kerim’i bize kadar intikal ettiren zincirin ilk halkaları olan Hz. Peygamber ve ashabının kaynak olmadığı kitlelere kabul ettirildiği takdirde bugün Müslümanların okuduğu Allah’ın kitabının sağlam bir kaynak olmadığına hükmedilmiş olacaktır.
Bu yüzden “Kur’an’dan başka kaynağın olmadığını” ileri sürmek, aslında dolaylı olarak Allah’ın kitabının sağlam kaynak olmadığını iddia etmek demektir.
Kısacası islam düşmanlarının sünneti dışlayan fitne olayı; Müslümanların zihinlerinde sadece Hz. Peygamber’e ve sünnetine olan güveni ve inancı değil, Kur’an-ı Kerim’e, dolayısıyla tüm islam dinine olan inancı ve güveni zaafa uğratmayı hedef alan büyük bir oyundur.
OYUNDA KELiME-i TEVHiD’iN iKiNCi
KISMINI KALDIRMAK DA MI VAR?
Sümürgeci Batı’nın islam ülkelerine dayattığı programlara kendini kaptıran bazı islami kesimlerde, Peygamberimiz’i açıkça ihmal ve gözardı eden bazı söylemler ve değerlendirmeler dikkat çekiyor. Bu söylemlerin ve değerlendirmelerin, sünneti reddeden oyunla direkt bir ilgisi görünmüyor. Ancak yine de, Allah’ın Resulüne karşı bu tavırlar, acaba yukarıda sözünü ettiğimiz oyunda, islam’ın temel esası Kelime-i Tevhid’in (Kelime-i Şehadet’in) ikinci kısmı olan, “Hz. muhafazid’in (SAS) Allah’ın Resulü olduğuna inanmanın” şart olmadığını kitlelere kabul ettirmek de mi amaçlanıyor? sorusunu akla getiriyor.
Sözünü ettiğimiz çarpık söylemler ve değerlendirmelerden bazı örnekler verelim:
· “Hıristiyanlarla Müslümanların isa’da birleşmesi gerektiği” söylenmiş, (23) Peygamberimiz Hz. Muhammet (SAS) Efendimizde birleşmek gerektiği ifade edilmemiştir.
· “Kelime-i Tevhid’in “Muhammet Allah’ın resûlüdür” kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet nazarıyla bakmalıdır... ” (24) denmiştir.
· Peygamberimiz (SAS) gönderildikten ve onun getirdiği son din islam’dan sonra, Hıristiyanlık ve Yahudilik artık hükümsüz kılınmasına rağmen, bu iki dini, “hak dinler” olarak nitelendirenler (25) hatta “islam’dan” sayanlar (26) olmuştur. Böylece Hz. muhafazid (SAS) Efendimiz’in peygamberliği hiçe sayılmıştır.
· Al-i imran Suresi’nin 64. Ayetinde Ehli Kitabın, “Allah’tan başka tanrı olmadığına inanmak” esasında birleşmeye çağrılması konusundaki Allah’ın buyruğu’nu, “Dikkat edin bu mesajda ‘muhafazidün Resulullah’ yok” şeklinde tefsir edenler olmuştur. (27)
Bu değerlendirmeler bir tesadüf veya sürç-i lisan olarak değerlendirilebilir mi?
Değilse, bu değerlendirmeleri yapanlar, nasıl bir gafletle ve kimlerin dürtüleriyle bu ifadeleri kullanmışlardır?
SONUÇ
Baştan beri arzettiğimiz belgeler ve değerlendirmeler gösteriyor ki, Müslümanlar kendi inançlarını temelinden yıkmağa yönelmiş sinsi bir oyunla karşı karşıya bulunuyor. Müslüman toplumumuzda elbette maneviyatı güçlü kesimler bu oyuna itibar etmeyecek ve karşı çıkacaktır.
Ama islam’ı bilemeyen ve anlayamayan kesimlerde, özellikle de, Müslümanlığın gerçek ve doğru bir şekilde anlatılamadığı ve öğretilemediği genç nesillerde ve yavrularımızda bu fitne oyununun, nasıl etkiler meydana getireceğini herhalde tahmin edebiliriz.
Cenabı Allah, islam düşmanlarının fitneleri ve oyunları karşısında, uyuyan kalpleri uyandırsın, Müslümanlara feraset ve basiret versin!
Sevgiler, saygılar…