-
51.
+2Part 16Tümünü Göster
Okulun, arkadaş, çevremizin ve aşkın güzel yanlarından sonra artık çevremizdekilerin pislik yanı bulaşmaya başlamıştı hepimize. Lakin biz korurduk kendimizi, bulaşmazdık kötülüklere. Kendimizi korumaktan başka hiç bir şey umrumuzda olmazdı. Gururumuz onurumuz kardeşlerimiz… Daha önemlisi yoktu. Biz iyi taraftık…
Olay yatıştıktan sonra ben kuzenimi aradım. O da bizim okuldaydı. Lise son sınıftı. Olayları bir bir anlattım. 10 dakka içinde yanıma geldiler. Kapıdan içeri girdik. Kuzenimin yanında getirdiği arkadaşlarının hepsi okulun ‘serseri’ denilen fakat haklının yanında olan tipleriydi. Mevzuyu duyunca zaten ‘kim ulan bu düdük öttüren lavuk!’ tarzında bi tepkiyle gelmişlerdi. Üç kişilerdi. Okulun bahçesinde yeni yapılan voleybol fileleri ve karanlıkta voleybol oynayan çocukların arasından hemen seçtim bana salçalanan bini. Kuzenimin yanında getirdiği arkadaşlarından Görkem voleybol sahasına daldı. Topu alıp ayağıyla okul bahçesinin dışına bir şut çekti. Herkes durmuştu ona bakıyodu. Bağırdı, herkesi dağıttı. O bin ve yanında bana saldıranlar kalmıştı. Yanlarına gittik. Bana tokat attığı yere zütürdük. Görkem çocuğu gösterdi ve bana döndü:
‘Bumu lan sana tokat atan?!’ dedi. Evet dedim.
‘Bumu lan bizim oturduğumuz yere küfür eden?!’ Evet dedim tekrar.
Mevzu orda tekrar konuşuldu. Bana tokat atan bin ‘elini ayağını öpiyim’ tarzına geçtikten sonra artık müdahale ettim.
‘Tamam yeter. Çok fazla uzamasın Görkem abi. Bana haksızlık yaptılar, bundan sonra yapamasınlar diye sizi çağırdım. iyice tanısınlar diye. Tamam artık hırpalama boşver…’ dedim.
‘Bana tokat atan çocuk artık karşımda küçücüktü. Sinek gibiydi. Keşke kendi gücümle ona bunu yaşatabilseydim ama benden büyüklerdi, bana yardım eden de olmamıştı… Kuzeni aramaktan başka çarem kalmamıştı zira bu herifler bana bidaha bulaşabilirlerdi.
Görkem abi doymamış olucakki bana bağırdı:
‘Vur lan sana nasıl vurduysa! Vur lan sende hepsine sana nasıl vurdularsa vur!’ dedi.
Ben artık fiziksel olarak olaya müdahale ettim. Çocukları dağıttım. Görkem abiye teşekkür ettim. Sırtımı sıvazladı bi sorun olursa beni ara tarzında arkandayız kimse sana dokunamaz gibisinden laflar söyleyerek yanımdan ayrıldılar. Bizim çocuklardan kimse o an yanımda değildi… Hepsini bi bahaneyle atlatmıştım. Zaten gelselerde bişey olmazdı, kavga esnasında müdahale etmemişlerdi çünkü…
O günden sonra Buraga ya da Hakana kızmadım. Sadece acıdım. Aynı durumda ben olsaydım saldırırdım eminimki. Sema dışında kimse olaya müdahale etmemişti.
Ertesi gün okula gelip herkesten özür diledi bana vuran çocuklar. Burak Hakan ve diğerleri bunu görünce şaşırdı ama ben pek bişey belli etmedim. Hakanla Burak yanıma geldiler, özür dilediler, bişey yapamadık dediler. Kızmadım onlara. Herkes kahraman olmak zorunda değildi elbette…
Müze Gezisi
Aslına bakarsanız müze gezisi gününde önemli olan tek şey Semayla olan yakınlaşmamızdı. Artık daha çok yalnız kalabiliyoduk, artık daha çok dertleşebiliyoduk ve daha çok sarılabiliyoduk. Boş derslerin çoğalması buna büyük etkendi. Ön sıradan arkaya elimi uzatıyor ders esnasında bile el ele tutuşuyorduk. Yan yana oturduğumuzda da sıra altındaki kitap koyma bölümünde el ele tutuşuyoduk. ikimizinde sol elleri aşşağıda sağ ellerle yazı yazarken ilerden çok komik göründüğümüzden emindik ama o elleri tutamazsam vaktim boşa gitmiş gibi oluyordu :D
Müzelerin nerdeyse tamdıbını gezmiştik. Deniz Müzesi Topkapı Sarayı Askeri müze ve daha bir çok müze. Tüm gün sımsıkı sarılarak geziyoduk. Eserlere baktığımı hatırlamıyorum. Geziye giderken Hande ve Semanın ortasında oturmuştum otobüste. Uyuz ve gereksiz bir hoca beni ordan kaldırıp en ön koltuğa oturtmuştu. Kağıda not yazıp Semaya yollamaya çalışıyordum :D tüm yolculuk öyle geçti, tüm müze gezisi ise sarmaş dolaş gezerek…
Zaman akıp gitmişti, dönüşte otobüsler okulun önünde bizi indirdiğinde arkadaşlarla kahvaltı yaptığımız sahil mekanına gitmeye karar verdik. Sahile gelince makana girmeyip banklarda oturmayı tercih etmiştik. Herkes bi köşede birbiriyle oturuyordu. Ben ve Sema bir bankta sadece ikimizdik. Başımı omzuna yaslayarak boğazı seyrederken güneş yüzüme vuruyodu, akşam güneşi güzele vurur esprileri eşliğinde iyice sokulmuştum canım sevgilime…
Sonra yakınlaştık… Daha da yakınlaştık…. Akşam güneşi ikimizede vururken dudaklarımız çarpıştı… Zaman durdu… Dünyada savaşlar bitmişti o an, Mısır bizimdi, Gazze bombalanmıyordu, Bağdat kurtulmuştu, Afrikada açlıktan ölen çocuk kalmamıştı… Dünya o kadar güzeldiki ikimiz içinde…
ilk kez dudaklarım başka dudaklara değmişti. Aşık olduğum kişinin dudaklarına değmişti. Bu daha önemliyidi. ilk elini tuttuğum gün geldi aklıma. Yine ruhunu kalbime göndermişti, ruhu yine kalbimin en güzel köşesine kıvrılıp kurulmuştu, dudaklarımdan kalbime doğru giden ruhunun sesini duyabiliyodum sanki. Hissedebiliyodum… Allahım o nasıl güzel bir kokuydu öyle. Dudaklarımda kalan…
O yaklaşık 35-55 saniyenin ardından göz göze baktık. Gözlerini kapadı, elimi yanağına zütürdüm. Kulagına yaklaşıp
‘sana aşığım ben….’ Dedim.
Daha aşkım bile dememiştim oysaki… Orda ilan ettim sadece. Söyledim. Haykırmak bağırmak isterdim ama olmadı. Zil zurna sarhoştum çünkü. içmeden sarhoş etmişti beni çoktan.
Gözlerini açmadı, hiçbişey söylemedi. Yanağını kavrayan ellerimi tuttu, avuçlarımdan öptü, tekrar yanağına koyup bi iç geçirdikten sonra sarıldı bana.
Tam bu anda Burak saate bakmış olcakki seslendi.
‘Fırat, geç oldu abi kalkalım mı artık?’
Lan içine sıçtın dıbına koyim be! Bi dur ben sanki bilmiyorum ne zaman kalkıcağımı gibik! Diyemedim tabi. Kafamı kaldırıp ‘tamam lan’ gibisinden hareket yaptıktan sonra kalktık. Herkes evlerine gitmek için dağılmıştı.
O gece uyuduğum uykuyu bir daha hiçbir gece uyumamışımdır. Her şeyin ilki güzel pampalarım. Yaşayın derim. Aşık olun sevin sevilin.
Bu parti Sezen Aksu-Beni Unutma parçasını size armağan ederek bitiriyorum.
Şukuları ekgib etmeyin panpalarım. Okuyun hikayeyi. Okutturun. Daha yeni başlıyoruz :D
başlık yok! burası bom boş!