Kimse Türkiye’nin gücünü sınamaya kalkmasın” demişti dönemin başbakanı.

Şimdi de The Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn “ Türkiye kendi gücünü abartıyor” demiş. Bunun bir Ortadoğu hilesi olduğunu ve gücünü olduğundan fazla göstermek olarak değerlendirmiş.

Aslında benzer şeyleri uzun zamandır çeşitli ağızlardan duyuyoruz. “Türkiye Ortadoğu bataklığına girmemeli”, diyenler, Türkiye’nin Suriyede kaybolacağını ileri sürenlerin yanı sıra en son PYD çetesinin lideri Salih Müslim de “Türkiye Suriye ve Ortadoğu bataklığına girmekle büyük hata yaptı, çok şey kaybedecek” diye twitter hesabında bir açıklamada bulundu.

Şimdi Türkiye’nin gücü nedir, Ortadoğu ve Suriye bataklığı nedir? biraz onu inceleyelim.

Türkler tarih boyunca kurdukları devletlerle savaşçı kimliklerini ortaya koymuş, fakat Osmanlı’nın son dönemlerinde yanlış komuta kademeleri, dönme (Müslüman-Türk gibi görünüp aslında Müslümanlardan ve Türklerden nefret eden) devşirme komutanlar yüzünden, dönemin teknolojisine ayak uyduramadığından girdiği savaşları ve elinde tuttuğu mevcut topraklarını kaybetmiş bir millettir. Cumhuriyetin kurulmasından sonra ise artık devlet farklı bir savunma anlayışına girdi. Neydi bu anlayış? “Yurtta sulh, Cihanda sulh” anlayışı.

Bu anlayış o dönem için gerekli bir stratejiydi, çünkü Cumhuriyet yeni kurulmuştu ve eldeki ordunun kapasitesi yeni bir savaşa girmeye yeterli değildi. Ayrıca savaşmak için yeterli ekonomik güç de yoktu. Mustafa Kemal Atatürk var olan toprakları korumak adına bu stratejiye fazlasıyla sahip çıktı. Bu strateji ikinci dünya savaşı sırasında da ismet inönü tarafından devam ettirildi.

Fakat bugün geldiğimiz durumun çok farklı olduğunu görüyoruz. Klagib tabirle Türkiye üç tarafı denizlerle, dört tarafı hainlerle kuşatılmış duruma geldi. FETÖ

terör örgütü devletin tüm kurumlarını ele geçirmiş, güvenlik kurumlarının tamamı başta olmak üzere tüm kurumların terör örgütü üyeleri tarafından yönetildiğini gördük.