-1
Benim evrimle uyuşturduğum temel bir tezim var Hegelci mantığa dayandırdığım.
iddia şu: Evrim ”Tanrı adildir” önermesiyle uyumludur ve teizmin hiçbir öncülüne evrimle itiraz edilemez.
Ama öncelikle şuna bir cevap verelim:
”Allah neden evrimle yaratsın ?”
Allah elbette başka şekilde de yaratabilirdi, olası tüm dünyaları bilmiyoruz lakin soracağımız neden öyle değil de böyle yarattı sorusu olası tüm yaratılış metotları için geçerli bir sorudur. Bu soru dolayısıyla bir farazidir, Allah yaratıcıdır ve bir şekilde yaratır. Önemli olan felsefi açıklama ile bilimsel açıklamanın birbirine olan uyumudur. Bizim göstereceğimiz şey de budur.
Şimdi Allah doğası gereği yaratır diye bir tezimiz var çünkü o yaratıcı. Madem adil o halde var olmayı gerçekten var yani var oluşa ayak uydurabilen her türü yaratması gereklidir. Onunamacı budur ama adildir de dolayısıyla varoluşa ayak uyduran türlerin hayatta kaldığı bir sistem tasarlaması gereklidir, eh bu ancak bir ayakta kalamayanın elendiği bir evrim süreciyle mümkündür zira o zaman var oluşu hak ettiğini gösterecektir. Bu evrimin fiziksel koşullarını da hazırlanması gerektiği anldıbına gelir. Biz biliyoruz ki koşullar hazır olduğu için evrim gerçekleşti.Şimdi canlılığın evrimine bakıyoruz, var kalmayı başaranların, ortama uyum sağlayanların var kalmayı becerdiği bir gerçek. Şimdi diyebiliriz ki allah bir şeyleri yaratacaktır ama yaratılan türün de bunu bir nebze hak etmesi gerekir eğer tür olarak dünyadan silinmek istiyorsa mücadele etmesi gerekir. Zira Allahın fiziksel koşulları var etmesi etmesi yetmez, var Allahın fiziksel koşullarını hazırladığı canlılığı ancak mücadele yoluyla elde edilebilir, ne kadar çok mücadele o kadar çok gelişmişlik, yayılmışlık ve mutluluk. Dolayısıyla artık mücadele eden, ayakta kalan var kalmakta direten tür var kalmayı hak edecektir. Yani Allah’ın nezdinde mücadele eden canlı artık Allah’ın evrim dolayımıyla verdiği canı kendi mücadelesi dolayısıyla hak etmiştir ve mücadele eden ne kadar mücadele ettiyse artık o kadar rızık alacak, o kadar türü gelişecek o kadar basamaklardan geçecektir evrim hiyerarşisinde, geçecektir diyorum zira fiziksel koşullar hazırlandığı için fiziksel mutasyonlar da ona göre denk getirilmiştir. Ne kadar çok mücadele, o kadar mutasyon, o kadar yayılmışlık, o kadar gelişmişlik ve sonunda insan. Rızkından fazlasını alan canlı aldığı besinleri yine ölüsüyle doğaya iade edecektir….
insan ise evrimi kısmen fiziksel olarak evrimleşmeyi bırakmış olup evrim tinsel açıdan devam etmektedir. Zira fiziksel evrimi zihinsel evrimini de tetiklemiş artık gelişen zihin bu doğa ile olan kör dövüşünü bırakmış aklını kullanmaya başlamıştır. Aklı kullandığında işin seyri değişecektir. Doğa’daki savaşında fiziksel olarak evriliyordu, doğadaki savaşını fiziksel olarak bedeniyle yürüten tamamiyle doğaya uyum sağlayan insan artık aklını kullanmaya karar verdiğinde fiziksel açıdan evrimine bir ket vurmuş olup bunu yavaşlatmıştır artık bedenin değil zekanın, aklın ve tinin bir evrimi olacaktır. Fiziksel açıdan evrimleşene kadar uyması gereken hiçbir kural yoktu çünkü tin kendine yabancıydı, henüz doğa dilsiz ve sağırdı. Fiziksel doğadaki iğrençlikler tinsel bir belirlenime sahip olmadıkları için tinsel olarak yargılanamazdı. Fiziksel olanın tek çaresi ne olursa olsun var kalmaktır. Ne yaparsa yapsın yine aldığını doğaya iade edecektir. israf yoktur.
Şimdi, insan beyni yeterince evrimleşince, özbilinç kazanacak kadar törpülenince artık tinsel imtihanı elde etmeye hak kazanmıştır. bunu kendi elleriyle almıştır, artık özbilinci vardır, seçebilir ve seçmeyebilir de artık özbilinci yerinde olup sorular sormaya başlamıştır, artık onun hayvanlardan bir farkı vardır, zira hayvanlar soru sormaz.
Soru sorarken verdiği cevaplar deneyimi aşmak zorundadır, tanrı, doğa, totemler falan nedenlerine gireceğim şimdilik diyeceğim o ki artık insan zekası gördüklerinin ardındaki şeyi merak edebilir ve ona göre hareket edebilir. Artık zekasıyla transendental bir varlık haline gelmiştir. ( Bakın Transendent demiyorum. Transendental diyorum. Yani Aşkın demiyorum aşkınsal yani deneyim sınırları içinde fiziksel olarak var olan ama zeka olarak deneyim alanını aşan bir varlık haline haline gelmiştir TANRIM ÇILDIRIYORUM !)
Doğa varlığını kendinden mi alıyor yoksa başkasından mı
Evren ezeli mi yoksa evren, evrenden daha başka bir tanrıya mı bağlı gibi daha nice soru… Yine de bunlar da bir takım aşamalardan geçer. Direkt olarak evren neden var diye sormayız.
Soru sorabilen canlı yavaş yavaş düşündüğünde artık yeme içme için çalışmaya, çalışmak için iş birliğine ,işbirliği için kurallara, kuralları koyan deneyimli bir lidere, liderin de kendisinden ilham aldığı her şeyin kendisinden çıkarılabildiği evrensel kurallar, bilgiler bütününe veya logosa ihtiyaç duyar..
Kurallar bütününün bu gelişimi felsefe tarihi
dinler tarihi ve sanat tarihi olarak değerlendirilebilir. Bunların gelişimi birbiriyle dolayımlıdır.
insan ilk başta doğaya bakar estetik bir haz duyar, buna bir kutsiyet atfeder, bu pasif ve bilinçsiz bir kutsallıktır ki bu totem olur doğaya uyum düşüncesi gelişir.
Doğada çalışmakta olduğu andan itibaren işler ve aktif hale gelir artık işlerin sadece estetik kutsal bir olay olmadığı işin içinde bir düzenin bir ustanın olduğunu kutsal olan ilahi bir sanatkar ve bir düzen koyucuyu akla getirir. Buradan emirler veren, bizi seven, bizim için evreni var eden bir usta imgesi altında bir Tanrı meydana gelir artık o kutsal pasif doğayı kaldırıp onun tüm özelliklerini kendi içinde içermiştir tanrı buradan din türer lakin din rasyonel açıklamadan yoksundur aktif bir bilince ve bir estetiğin, düzenin varlığını kabul etse dahi çünkü tin hala kendinde değildir hala kendi açıklamasından yoksundur.
Buradan sonra işin içine felsefe girer dini/miti ve sanatı ortadan kaldırıp kendinde içerir. Artık doğadaki estetik, düzen ve kutsiyet inkar edilmiyor ama bunları hem açıklayıp hem kendi içerisinde içerecek rasyonel bir açıklama yapıp bunlar arasındaki zıtlığı aradan kaldırıldığı bir senteze ihtiyaç vardır. O da felsefedir.
Hegel’de tin tam olarak kendini ifade etmiştir. Tinsel açıdan evrimin mantıki taslağı ortaya çıkmıştır. Artık mantığın mantığı, din ve sanatı kendi içinde kaldırıp içeren felsefe bütün çelişkilerin kendinde çözündüğü yüce sentez haline gelmiş olup kendisini din ve sanat dolayımıyla var etmiş, içerisinde onsuz çelişik ve zıtlıklarla boğuşmaktan güçsüz düşen bu iki karşıta hayat vermiştir.