/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    IRKÇILIK

    Irk, aynı kökten gelen insan veya hayvan topluluğu demektir. Arapça olan bu kelimenin Türkçesi Doğu Türklerinde “uruk”, Batı Türklerinde “soy”dur. “Soy” dilimizde asalet ifade eder. “Soylu” demek asil, necip demektir. “Soysuz” bunun zıddıdır. Bir şeyin bozulması “soysuzlaşma”dır. Demek ki soyun varlığı ve iyi mânâ ifade etmesi, milletin şuurundan tahteşşuuruna kadar, yahut tahteşşuurundan şuuruna kadar geçmiş ve dilde temellenmiştir. Nitekim soy ve ırk hayvanların bile asillerinde, değerlilerinde aranır, yarış atlarında olduğu gibi.

    Savcı Kâzım, iddianamesinin ikinci sahifesinde “20”nci asra gelinceye kadar dünya yüzünde en müfrit milliyetçi memleketlerde bile kan esasına dayanarak ırk tasfiyelerine rastlanmamıştır” diyor ve bunu yalnız son zamanların Alman ırkçılığı ile başlamış bir hareket diye gösteriyor. Hâlbuki tarihte ırkçılık vardır. Uzak ve yakın zamanlarda vardır. Yabancılar bile Türk ırkına övünç verecek şekilde Türk ırkçılığı yapmıştır: Arap devleti olan Abbasî imparatorluğu’nun hükümdarları Türk ırkının üstünlüğünü anlamışlar, ordularını bu üstün ırkın askerleriyle kurarak kuvvetlenmişler, Türkler başka milletlerle karışarak soyları bozulmasın diye Türkistan’dan Türk kızları getirip Türk askerlerinin bunlarla evlenmesini kanun hâline sokmuşlar, hattâ Türkler ahlâkça da başka milletlerin tesirinde kalmasınlar diye yeni bir şehir kurarak Türk askerlerini zevceleriyle birlikte o şehre yerleştirmişlerdi. Tarihteki türlü Türk hanedanlarında hükümdarın Türk zevcesinden doğan şehzade veliaht olurdu. Osmanlı padişahı ikinci Selim, cinsî hayatta kadın rolü oynayarak Türk halkının ahlâkını bozuyorlar diye Arnavutların Anadolu’ya geçmelerini yasak etmişti. ikinci Mahmud, yeni kurduğu Türk ordusunda, zekâlarının azlığından dolayı Çerkezlerin miralaylıktan daha yukarı terfi etmemeleri için ferman çıkarmıştı. Vaktiyle Yeniçeri Ocağı’nın kurulmuş olması da ırkçılığın aleyhinde bir hareket değil, onun tamamlayıcısıdır. Çünkü Osmanlı ordusunun 400.000 kişi olduğu heybetli günlerde devşirmeler en çok 20.000 kişiyi geçmiyordu. Evlenmeleri yasak olan bu devşirmeler kapıkulu, yani padişahın köleleri idi. Çünkü Türk devletinde Türk’ten köle olmazdı.

    Tarihte siyasî vakalar olarak görülen ırkçılık ilmî bir mevzudur. Ondokuzuncu asırdan beri işlene işlene kanunları bulunmuş, tam bir bilim olmuştur. Kendi tarihini bile bilmeyen Kâzım’ın bir ihtisas şubesi olan ırkçılıktan habersiz olması mazur görülebilir. Fakat savcı Kâzım’ın aklı ermiyor diye ilim inkâr olunamaz. Delilik, sara, boy, renk gibi hususiyetler ırsen intikal ettiği gibi mânevî hasletlerin, hattâ şairlik, mugibişinaslık gibi şeylerin geçtiği de ilmî hakikattir. Mugibişinas aileler, cani aileler olduğunu savcı Kâzım belki gazetelerde veya dergilerde görmüş, hiç olmazsa bazı filmlerde seyretmiştir.

    Ailelerde irsî hususiyetler olduğu gibi ırklarda da irsî hususiyetler vardır. Yüksek ırklarda bu hususiyetler müspet hususiyetlerdir. Bu müspet hususiyetler ancak aşağı ırklarla karışma neticesinde bozulur. Yüksek ırk pek çabuk bozulur. iki müsavi ırk olan Norveçliler ile italyanlardan yüzer çift evlense doğacak çocukların aşağı yukarı yarısı Norveçliye yarısı italyan’a benzer. Fakat yüz Türk’le yüz zenci evlense doğacak çocukların hepsi zenciye benzer. Çünkü zenci aşağı ırktır. Tesâlüpte onun hususiyetleri üstün bir yer tutacaktır. Zenciden daha üstün, Türk’ten daha aşağı olan öteki ırklarla yapılan karışmalarda da Türk ırkı üstün hasletlerinden yine kaybeder.

    Sayı ile bir örnek vermek gerekirse şunu söyleyebilirim ki; yüz Türk”ün yüz zenci ile evlenmesinden doğacak çocukların hepsi zenci olursa; yüz Türk”ün yüz Yahudi yahut yüz Arap veya Kürt; yahut yüz Arnavut, Boşnak, Gürcü veya Rus”la evlenmesinden doğacak çocukların yüzde yetmişi, cikseni Türk”e benzemez. Bu benzemeyiş hem gövde yapısında, hem de karakterdedir.

    Temiz ve üstün olan şeylerin çabuk bozulması tabiî bir kanundur. Bir bardak saf suyu bozmak için deniz suyundan bir kaşık yeterse çirkeften bir damla yeter de artar bile.

    işte ırkçılık budur. Yani Türklerin maddî ve mânevî hasletlerinin bozulmaması için onun yabancı kanlarla karışmamasını isteyen millî bir düşüncedir. Gerçi Anadolu”yu açan atalarımız büyük şehirlerde yabancılarla biraz karışmışlardır. Fakat ırk bilgisinin verilerine göre bir topluluk yalnız belli bir zamanda karışır da sonra bu karışma devam etmezse kendi kendisini tasfiye ederek bir müddet sonra eski hâline döner. “Üç göbekten beri Türk olanlara Türk derler” diyen Kâzım Alöç”ün bana isnat ettiği söz buradan çıkıyor. Duruşma sıralarında da söylediğim gibi su katılmamış Türk olmak için üç göbekten beri Türk olmak lâzımdır. Bunu söyleyen de ben değilim, ilimdir. Almanlar Yahudilere, Amerikalılar da zencilere karşı ilmin bu kanununu tatbik ederek üç göbek ilerisine kadar kanında Yahudilik veya zencilik bulunan insanları kendi milletlerinden saymamaktadırlar.

    Demek ki Türk milleti dışarıdan gelen yabancılarla aralıksız olarak uzun zaman karışırsa sonunda bir daha eski hâline gelemeyecek şekilde bozulur, maddî ve mânevî üstün vasıflarını kaybeder, neticede de tarihte büyük rol oynayan kahraman Türk olmaktan çıkarak Türkçe konuşmasına, kendisini Türk saymasına rağmen tarihte hiçbir rolü olmayan geri ve kaba ırklar derecesine iner. Bunun sonu yıkılıştır.

    Hiç şüphesiz her millet kendi arasındaki yabancılardan bir takımını eritip kendisine benzetebilir ve benzetmiştir. Türkler de Türkiye”deki dokuz asırlık hayatlarında kendi yapılarının kaldırabildiği kadar yabancıyı eritip kendilerine benzetmişlerdir. Bu kadarı Türk kanını ve Türk içtimaî yapısını bozmaz. Fakat yabancılar sonu gelmeyerek Türklükle karışacak olursa nihayet Türk kanını, bunun neticesinde de Türk seciyesini ve ahlâkını bozar. Bunu fizyolojik bir uzviyetin yabancı maddeleri sindirip eritmesine benzetebiliriz. Bir vücut nasıl yabancı maddelerin ancak kendisine yarayacak olanını hazmedip fazlasını kendisinden atıyorsa içtimaî birer uzviyet olan milletler de aynı şekilde harekete mecburdurlar. Fizyolojik bir uzviyet hazmedemediği ve çıkarmaya mecbur olduğu maddeleri çıkaramadığı takdirde nasıl zehirlenirse içtimaî uzviyet olan milletler de temsili kabil olmayan unsurları çıkaramadığı takdirde zehirlenmeye mahkûmdur. Fizyolojik uzviyetin hazmedemediği maddeler nasıl o uzviyetten sayılmazsa ve uzviyet tartılırken nasıl bu gibi temsil olunamamış maddeler hesaba katılmazsa bir milletin tartısı demek olan nüfus sayımında da temsil olunmamış tortular o milletten sayılamaz. Temsil olunmamış yabancıları o milletten saymak hazmolunmamış gıdaları insan vücudundan saymaya benzer.

    Yabancı unsur kendisini o vatana kan bağı ile bağlı görmediği için; kendisini asıl milliyetinden vazgeçmeye mecbur eden millete karşı içinden kin duyduğu için, o milletin içinde yalnız kendi hususî menfaatlerini güder. Fırsat bulduğu zaman ihanetten çekinmez. Tarihteki en büyük imparatorluklar olan Roma, Abbasî ve Osmanlı imparatorlukları, içlerindeki yabancıların fesadından ve bunların yüksek mevkilere geçmelerinden dolayı yıkılmışlardır. Bir devlet kuvvetli iken ona hizmet eden yabancılar daima görülmüştür. Onaltıncı asırda Osmanlı sadrazamı olan Hırvat dönmesi Sokullu Mehmed Paşa Turancılık yapmış, ondokuzuncu asırda ingiliz Başvekili olan Yahudi Lord Bikonsfild ingiltere”de Yahudi aleyhtarı kanunları çıkarmışlardır. Fakat bunlar arızîdir. Türk tarihi, yabancıların birkaç hizmetine karşılık binlerce ihaneti ile dolup taşan bir ibret tarihidir. Çin”e sefere çıkan Türk hakanını zehirleyen Çinli priçesten Şerif Hüseyin”e, Çerkez Ethem”e ve Kürt Şeyh Sait”e kadar binlerce vakası olan bir ihanetler tarihidir. Memleketin öz çocukları ise hizmet etmek için yüksek mevkilere geçmeyi beklememişlerdir. Her yerde, her zaman, her şart içinde sessizce, gösteriş yapmadan hizmet etmişler, kan ve can vergisi vermişlerdir.

    Türk milletinin gözünü açmak için ileride büyük ciltler hâlinde neşredeceğimiz bu ihanet silsilelerini burada saymaya imkân yoktur. Yalnız, eğer açılabilirse, savcının gözünü açmak için burada birkaç tarihî vakayı anmakla iktifa edeceğim:
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster