+16
O gün sabahtan akşama kadar askerin bize verdiği ayak işlerini yerine getirdik. Bazılarımız avluyu fırçaladı, süpürdü; bazılarımız şadırvanları, tuvaletleri temizledi. Hepimize görev verilmişti. Ve görevli askerin bize verdiği işler bitecek gibi de gözükmüyordu. Çünkü Acemi Ocağı o kadar geniş bir alana kuruluydu ki bir günde bir avuç devşirme hepsinin altından kalkamazdı.
Ben o gün avlu temizlik görevini aldım Akonla. Görevli asker aynı milletten ve aynı dili konuşan çocukları özellikle gruplamıştı. Akon ile avludaki yaprakları, çer çöpü temizlerken avluda geçen bir günlük yaşamada şahit olmuştum.
Dış ana kapı sıklıkla açılıp kapanıyor, birileri girip birileri çıkıyordu. Yüksek duvarların üzerindeki saçaklarda devriye gezen sürekli 4-5 nöbetçi vardı. Ana kapıda da 2 nöbetçi. Avluda da ara ara gezindiğini fark ettiğim devriye gezen nöbetçi asker oluyordu. Talim alanında ise hareketlilik hiç bitmemiş, sürekli bir bağırış ve nara sesleri yankılanıyordu. Bazı oğlanlar atları kişneterek at pistinde at sürüyor, bazıları ok sallıyor, bazıları da birbirleriyle güreşiyordu. Halid Ağa ise tüm gün başlarında olmamıştı. Sabah vaktinden kuşluk vaktine kadar başlarında oğlanları kontrol etmiş daha sonra yerini başka bir eğitmen askere bırakmıştı.
Zaman böylece ilerleyip öğlen vaktini almış, yeni bir ezan sesini daha duymuş ve yeniden avlunun merkezinde yeni bir namaza şahit oluyordum. Anladım ki buradaki yaşam sandığımdan daha disiplinli ve ciddiydi.