+1
midem bulandı bir süre sonra.
güneş ise halen yoktu.
üşüdüğüm için bana çay verdiler.
içinde şeker yoktu. yine de içtim birazını.
"gerze limanına bırakalım, jandarmaya telsiz edelim" dedi kocaman bıyıklı amca.
aldığı emri arka tarafa doğru bağırdı genç olan.
"kimin çocuğusun oğlum sen? ne işin var teknede? bak tehlikeli yolculuk bizimkisi ? giden olur, dönen olmaz bazen... karadeniz bu" dedi.
"amca, ben kendimi bir anda başka yerde buluyorum bazen. daha önce de oldu bu. suçum yok. annemi babamı seviyorum ben. bizim alpaslan kaçar hep evden. ama ben kaçmam hiç . vallahi bak " diye ağladım.
"tamam tamam. bak seni jandarma abilere verecez, onlara anlat tamam mı. annenin babanın adını, evinin yerini falan deyiver onlara. evinden uzaklara gitme bi daha tamam mı."
"tamam"
bir süre sonra tekne ışıklara doğru yol almaya başladı.
yani aslında he o yöne yol alıyormuş ama, ışıklar belli olmaya başlamış. toplasan 10 tane ışık ya var ya yok. içinde bir kaç tane de mavi ışık yanıp sönüyordu. polis arabası gibi.
motor pat pat yapıyordu. ses karşıki koyaklardan geri geliyordu. limandan kocaman bir ışık tuttular yüzümüze. halatlar atıldı, eller sıkıldı.
beni bir cipe bindirdiler.
çalkalana çalkalana gittik biraz. kimse bir şey sormadı.
üşüdüm diye asker abilerden biri üzerime yeşil bir parka verdi.
"bak başçavuş oldun" dedi gülerek.
kolunda ay yıldız, altında ve kenarlarında sarı çizgiler vardı.
şapkam da olsaydı, bi de silahım.
ne güzeldi askerler arasında olmak. savaşa gidiyorduk sanki. atatürk'ün askerleri gibi.
taş bir binanın önünde indik cipten. kapıdaki asker abi bağırarak selam verdi bize.
içeride kimsecikler yoktu. odanın birinin kapısını açtılar. içeride yine kimse yoktu.
biraz bekledikten sonra bir abi geldi. üzerinde üniforması yoktu. ince bıyıkları vardı. gülümsedi bana.
"evet delikanlı. adın ne senin ? "
"nuri, abi"
"kaç yaşındasın nuri?"
"9, abi "
"okula gidiyon mu ? "
"evet, ahmet rasim ilkokulu'na gidiyorum"
"ama burda öyle bir okul yok. Sinop'ta da yok. nerelisin sen ? nerden geldin ?"
"istanbul'daydım ben. okuldayken bir ses duydum. sonra burda buldum kendimi. bir de baktım teknedeyim"
"nasıl, nasıl... bir dakika şimdi."
"valla bak. yemin ederim yalan söylemiyorum. allah kuran ekmek çarpsın böyle oldu"
"tamam ağlama, bak burada asker abiler ağlamaz. ağlayana şapka da vermezler, silah da. sen şimdi anlat bakalım. evin nerde senin ?"
anlattım evimin olduğu yeri. hatta kedilerimin adını bile söyledim ona. topal, keko, tutu falan. abi çoğunu yazdı. arada telefonla falan da konuştu. asker abiler bana ekmek ve yağ getirdiler. şekerli çay da...
sonra asker abilerin kaldığı tek katlı uzun binaya doğru gittik. içeride bir sürü yatak vardı. bir kişi altta yatıyordu, diğeri üstte. hep ranzamız olsun istemiştim.
koğuştan girerken yanımdaki asker abi bağırdı.
"koğuş kaaaalk. içtima gayrısıızz. bakın orgeneral geldi koğuşa."
"havacı mı, karacı mı, denizci mi bu torun?" dedi ranzaların arasından biri.
gülüştüler falan.
sonra beni koğuşçu dedikleri bir abiye emanet ettiler. o da bana kocaman bir bıçak verdi. ama kenarları hiç keskin değildi.
"bak bunun adı süngü. korkarsan bunu silahının ucuna tak" dedi.
ben üst ranzada yatmak istedim. "düşersin komutanım" dedi gülerek.
sonra yattım yatağa. süngümü de yanıma koydum.
üstümdeki ranzanın altındaki suntada rakamlar yazıyordu. her biri çizilmiş rakamlar. kalp işaretleri, yılan resimleri vesaire. çizenler çok kötü çizmiş ama. hepsini okumak epeyce zaman alırdı, o kadar yazı... hep "şafak" diye birşeyler yazmışlar. garipleşmiş buradaki asker abiler.
gözlerim kapanırken dışarıdaki asker abiler değişik ses tonlarıyla ve sırayla rakamlar söylüyorlardı. en son başka bir asker abi "emir ve görüşlerinize hazırdır komtanım... SOOL" diye bağırıyordu.
gözlerim kapandı.
uykunun kalanında gereğinden yumuşak bir yastık ve kolonya kokusu hissettim. gözlerimi açtığımda çok fazla ışıktan rahatsız oldum. koluma iğne batırmışlar ve ucuna bir hortum bağlamışlardı. koltuğumun altında ıslak bezler vardı. tam hepsinden kurtulacaktım ki annem elimi tuttu.
"oğlum nooluyo sana, ne senin hastalığın ?" diye ağlamaya başladı.
ben de ağladım o ağlayınca.
doktor geldi. gözlerime fenerle baktı. kulağıma bir şeyler soktu.
sabah olunca hastaneden çıkıp eve gittik.
bir kaç kez daha hastaneye zütürdüler beni.
hatta çok güzel bir ablayla uzun uzun konuştuk. ama ona nerelere gittiğimi ve kimleri gördüğümü, kısacası neler yaşadığımı anlatmadım.
Tümünü Göster