-
101.
+45 Ocak ^ saat:22 ^ Çarşı
Esranın gelip ulu orta saçmalamasından sonra Betül tavırlarıyla gecemizi rezil etmişti. Ona hak veriyor olsam da bu kadar alınganlık göstermesini anlayamıyordum. Tribin fazlasını yapıyordu şimdi. Tatsız bir okeyden sonra çıktık Limon Cafeden, şehrin şoğuğunu sinemize alıp yürüyorduk çarşıda. Betül elime yaklaşmıyor olabildiğince uzak kalıyordu benden. Neslihan az da olsa kazandığı neşesini yine kaybetmeye yüz tutmuştu. Elif Betüle göre bana daha yakın yürüyordu ve bu durum Betülü iyice sinir etmeye başlamıştı.
- Gençler siz devam edin. Biz Betülle beraber bir yere kadar uğrayacağız.
Elif: isterseniz bende geleyim sizinle.
- Yok ikimiz tek kalalım biraz. Bir yere kadar gitmemiz gerekiyor.
Betül hiç konuşmadı sadece yapacağımız şeyi merak ettiğinden olsa gerek kafasıyla beni onayladı. Elife omuz silkip bana yaklaştı. Diğerleri ilerlediler şimdi, biz gerilerinde kaldık. B etül anlamsız bakışlarla söze girdi:
- Nereye gidecekmişiz.
+ Gidince görürsün.
Betülün elinden tutup kendime doğru çektim. Koluma girmesini sağladım. Kuğulu parka gidecektik. Kafamın bir yanında Neslihanın durumu süregelirken bir diğer yanda da Betülün gönlünü tekrar nasıl kazanacağımı düşünüyordum. Kuğulu parka girer girmez Betül beni beklemeden konuştu;
- Esranın söyledikleri doğru muydu?
+ Bir ara o tür bir düşüncem olduğu doğru ama gerisi Esranın abartması. Esrayı tanıyorsun sonuçta.
- Neye geldik buraya.
+ Bana gücendiğini düşündüm. Ama şunu bilmen lazım. Hani demiştin ya bana, üşümesin kelimelerim, diye. Sen böyle yaparsan üşür kelimelerim. Şuan burdaysak, şuan birsek, şuan ellerin ellerimdeyse gerisini sen düşünme. Sen bana bakma, ben baktığın yerde olurum. Sen üzülme, dayanamam ölürüm.
başlık yok! burası bom boş!