/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 76.
    0
    "Hazır mısın?"
    "Eğer onun bir teline bile zarar gelirse... Seni öldürürüm. Buradaki herkes duysun ki seni öldürürüm." Bora elinde bıçakla Özgür'e doğru yürüyordu. Dediklerimi duyunca güldü.
    "Sakin ol, pgibopat değilim. Sadece unuttuğunuz asayişi hatırlatacağım." dedi. Elimi kolumu bağlayan ipleri umursamadan onlara sürünmeye çalıştım. Gözlerim Kemal'e değince onun da aynı şeyi yapmaya çalıştığını gördüm. Ozan kollarını bağlamış, metal sandalyelerden birinde oturuyordu. Kaşları çatılmıştı ve bize bakmamak için gözlerini bütün duvarlarda yavaş yavaş gezdirmişti. Caner ise hala baygındı. Yüzü morluklarla doluydu. Gri tişörtünün kan damlamış yerleri siyahlaşmıştı. Ona acıdım. Kendi dostlarına bunu yapanlar kim bilir bize neler yapabilirdi?
    "Yanlış yaptınız." dedi Bora
    "Minivanı çalan Caner'di." diye bağırdım. Özgür'den birkaç adım uzaklaşıp bana doğru geldi.
    "Siz de kullandınız. Ben yasaklamama rağmen, minivanı da alıp gittiniz."
    "Hayatta kalamazdık!"
    "Umrumdaymış gibi görünüyor mu? Buradaki herkesi eşit mi sanıyorsunuz? Kimse eşit değil. Bana yakın olanlar şanslı. Caner de bunu biliyordu, benimle dost olmuştu, ama bir aptallık yaparak vicdanını dinledi ve size yardım etti. Şimdi acı çekiyor. işler böyle. Dünya eskisi gibi değilse biz de değiliz. Gerçek bu. Kendinden başkasını düşünen acı
    çekmeyi hak etmiş demektir. Minivanı zütürdüğünüzde ya burada bir şey olsaydı?"
    "Lütfen... Özgür'e dokunma." dedim. Sesimin titrediğine emindim. Kemal'in bu halimi görmesine izin veriyordum.
    "Dünyayı taktan bir salgın ele geçirmişken, neden küçük bir kızı umursuyorsun?" diye sordu Bora gözlerini kısıp.
    Dudağının çok ama çok hafifçe yukarı kıvrıldığını gördüm.
    "Ona dokunma. Buradaki herkes üzerine yemin ederim ki kendi ellerimle öldürürüm seni."
    "Neden ama?" diye sordu daha da fazla gülümserken. Geriye doğru birkaç adım atıp Özgür'ün yanına gitti. Elindeki kasap bıçağını metal masaya bıraktı ve masadaki çantayı açıp parlak bir nesne çıkardı. Makas. Böyle bir durumda sanırım çok daha fazla kötü olabilecek bir şey görmediğim için mutlu olmam gerekiyordu.
    "Bora, bırak da medeni insanlar gibi konuşalım. insanlığımız da ölmedi ya." Tahmin ettiğiniz gibi bu sesin sahibi Kemal'di. Her durumda olduğu gibi soğukkanlılığını yine koruyordu. Ama, lütfen şaka olduğunu söyleyin, medenilikten insanlıktan falan bahsediyordu. Ah Kemal abi, keşke işler böyle kolay olsa. "Yanlış," dedi Bora, biraz duraksayıp devam etti: "insanlığımız da öldü." Ve elindeki makası kaldırıp Özgür'ün güzel,
    dalgalı, karamel rengi saçlarını kesti. Özgür gözlerinden akmak için onunla savaşan yaşlara teslim oldu. Derin derin nefesler alıyordu. Bir kız için bunun ne kadar korkunç bir şey olduğunu bilemezdim. Masal küçükken annem zorla saçlarını kestirdikten sonra saatlerce ağlardı. Neden bu kadar üzüldüğünü sorup alt tarafı saç olduğunu söylediğimde bana bağıran sinirli yüzünü hala hatırlarım.
    "Bunun benden KAÇ YIL ÇALDIĞI HAKKINDA BiR FiKRiN VAR MI SENiN???"
    "Uzar ki birkaç aya."
    "Sen... Lanet olsun kes sesini!"
    işte bu yüzden, üzerinde bırakabileceği etkiyi anlamıştım.
    "Kuaförlüğümü beğendiniz mi?"
    Yerimde duramadım ve iplerle sıkılmış bacaklarımı ona doğru rastgele savurdum. isabet bile etmemişti ama bu beni durduracak değildi. Kendi kendime debelenmeme kıs kıs gülmüştü.
    Caner'in gözleri açıldı. Birkaç saniye nerede olduğunu, neler olduğunu anlamaya çalıştı. Herkese tek tek baktı. Gözleri Özgür'ü bulunca kısılıp bir çizgi haline dönüştü. Yerdeki saçlara baktı. Sonra da tiksinerek Bora'ya.
    "Günaydın, günışığı." dedi Bora sırıtarak. Bizi cezalandırmak zorunlu olarak yaptığı bir şeydi ama bundan hastalıklı bir halde zevk de alıyor gibiydi. Caner doğruldu.
    "Eskiden hayatımda tanıdığım en aşağılık adam olduğunu sanardım, Bora, ama şimdi hayatımda tanıdığım en aşağılık adam olduğuna eminim."
    Bora hemen yanında bitti ve karnına bir tekme geçirdi. Ozan'ın yüzünü buruşturduğunu gördüm. Ne olursa olsun, arkadaşına böyle davranılması sinirine dokunuyor olmalıydı. Öyleyse Caner'i dövüp bu hale getiren kimdi? Turgut olabilirdi.
    "Ağzımızı toplasak iyi olur. Bu odada bulunma amacımızı umutmayalım."
    "Asıl şaşırdığım şey, Savaş ve Kemal'e bir şey yapmaman ama küçücük bir kızın saçını kesmen. Tek yapabildiğin bu mu? Eli kolu bağlı bir kızın saçını kesmek?"
    Caner cesaret göstergesinin sınırlarını zorlayan bu konuşmasından sonra karnına ve bacaklarına tekmeler yemeye devam etti. Bora tüm gücüyle vuruyordu ama Caner susmuyordu.
    "Ne oldu, korkaklığını kimse yüzüne vurmamış mıydı?"
    "Kapa çeneni!"
    "Herkesin sana taptığını sanıyorsun değil mi? Seni bir büyük olarak görüp saygı duyduklarını? Ben sana acıyorum Bora. Çok acıyorum." Tekmelerle inlemeye devam etti. Bora onu her tarafı kan olmuş tişörtünden tutup kaldırdı ve duvara vurdu.
    "Sus diyorum."
    "Ozan da bırakır yakında seni. Peşinde dolaşıp köpek gibi salyasını akıtıyor."
    Bora bu lafan sonra kaşlarını iyice indirip Ozan'a baktı. Ozan 'beni karıştırmayın' der gibi bakıyordu. Bora yine Caner'i yakasından kaldırdı ve yüzüne bakmaya zorladı.
    Caner artık ölmek üzereydi. Mahvolmuştu. Tükeniyordu. Bu halde kalsa kan kaybından en fazla birkaç saat dayanabilirdi. Ona bir şey olursa depodaki insanların hayatında çok da fazla şeyin değişmeyeceğini biliyordum. Kimse Bora'nın korkusundan üzülemez, kimse itiraz edip baş kaldıramazdı. Ama yine Caner'in bile sevenleri vardı. Mesela
    Özgür, o üzülürdü. Salih de onu seviyor gibiydi. Ozan da kimseye belli etmese bile içten içe üzülecekti. Hatta belki ben bile. Biraz. Ama şuan elim kolum tam anlamıyla bağlıydı. Yapabilecek olsam, gerçekten yardım ederdim ama yapamıyordum. Beyaz zemin iyice Caner'in kanına bulanıyorken kimse ağzını bile açmadı. Bunu neden yaptığını da
    bilmiyordum ki. Belki de bizi korumak için yapıyordu. Belki Özgür'ü görünce Bora'nın ona zarar vereceğini düşünmüştü. Belki de ona aşıktı.
    "Neden uğraşıyorum ki?" dedi Bora ve bir anda durdu. Caner'i bıraktı. Ve pantolonun arkasına sıkıştırdığı silahı çıkardı. Özgür'ün ağlamaları, Kemal'in ortamı yatıştırma çabalarıyla karıştı. Eskiden kurbanlık hayvanları kesmek için kullanılan odada her şey yavaş çekimde gerçekleşiyor gibi olmuştu. Ozan, Bora'yı tutmak için bir adım attı ama herkes
    onu durdurmak için fazla uzakta olduğunu biliyordu. Bora, "Seni öldüreceğim!" diye bağırırken kafayı yemiş, akıl hastanesinden kaçmış hastaları andırıyordu. Silahını
    yerde kanlar içinde yatan Caner'e doğrulttuğunda Caner'in yüz ifadesi biraz olsun bile değişmemişti. Çünkü ölümü zaten hepimiz gibi o da bekliyordu. Beklemeye alışmıştık. Her an olabilirdi. Bir yerden bir aylak çıkıp hepimizi ısırabilirdi. Ölmeye şu kadarcık yakındık
    ama cinayetimizin kendi türümüzden biri tarafından olmasını beklemiyorduk. incecik bir ip gibiydi hayat. Caner'inki kopuyordu. Yavaş yavaş hepimizin ipi kopacaktı.Bir silah sesi hepimizi yerinden sıçrattı.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster