/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    0
    Okuyan arkadaşlar sağolasınız. yorumlarınızıda bekliyorum.

    Yaşanmışlık no: 2

    Zaman bazen istemsizce geçer, bazense geçmek bilmez. Bu zamanın geçmediği durumlarda genelde odandaki dört duvar en yakın dostun olur ve onlarla sohbet edersin, etmek istemesen de onlar seninle konuşmanın bir yolunu bulur. Duvarda beliren siluetle dertleşirsin. Sonra baktığında karşında tuğla, kum ve harçtan oluşan bir yığın olduğunu fark eder susarsın. Ama sadece sen susarsın dünya konuşmaya, evren sanki beyninin içinde oluşumunu tamamlamaya devam eder. Yine böyle bir durumda telefonuma gelen aramayla duvarlarla olan derin sohbetime ara verip aramaya cevap verdim. Telefondaki tanıdığım ve dost seviyesindeki ses halimi hatırımı soruyordu. iyi dedim iyi miydim peki en azından hala nefes alıp kişisel ihtiyaçlarımı tamamlayabiliyordum. iyi olmak bu muydu? Daha iyi günlerim olmuştu emindim. Akşam toplanıyoruz dayım dedi dertleşir içeriz kafanı dağıtırsın gel uzatma demesine tamam dedim. Dayı derdik ona. Masamızın en büyüğüydü. Ama dayı olması sadece bu basit yaş kavramından ibaret değildi. Sahiplenirdi tanıdığına dertlerini dinler yol gösterirdi. Yaşanmışlıkları, yaşanmışlıklarının getirdiği olgunluğu vardı. Bu yüzden dayı derdik. Mekan aynı, masa aynı, meze aynı, rakı aynı ben aynı mıydım? Değildim. Ekgiblerim eskilerim vardı. Hatırlanası yaşanmış anılarım vardı.
    Amma uzattın mevzuyu birader yeter artık bak etrafa kız mı yok piyasada topla artık kendini türevinde sözlerle cümleler kuruyordu masadaki dostlarım. Sustum… hepsini dinledim. Sessizce yok dedim olmamalıda diye devam ettim. Şaşırmışlardı nasıl olmamalı dedi biri. Eğer dedim eğer olursa onun gibi olmaz, olmamalı, olmasında yeri dolmasın ki içtiğimiz rakının, çektiğimiz ızdırabın bir anlamı olsun… hay senin ızdırabına dedi masadaki diğer dostum. Gülümsedim.
    Masa erbabının teselli unutturma çabası içilen içkinin oranında ilerleyen saatlerde şiddetini arttırmıştı. Ama mekanın fasıl grubu masadaki dostlarımın inadına tam tersini söylüyor ve ‘benzemez kimse sana’ şarkısıyla adeta bende oluşan onun varlığını savunuyordu. Nasıl benzeyebilirdi ki bir başkası O’na. Onun gibi sebepsiz yere mutlu edip, verdiği mutluluğun karşılığını kat be kat boşluk yaratıp yine o boşluğu acı ve umutsuzlukla doldurabilirdi ki, fikrimce bu pek mümkün değildi. içilen rakı, yenilen meze, söylenen şarkılar bile onu hatırlatmaya ant içmişken nasıl unutulabilirdi ki?
    ilerleyen saatlerde içki bulunduğu şişeyi artık terk etmiş ve damarlarımızda beynimize, duygularımıza ve en ücradaki anılarımıza ulaşmaya başlamıştı. Anılarımız tabaklardaki yarım kalan mezeler gibi ortaya dökülmüş gizli kaldıkları yerden çıkabildikleri kadar anlatılmış efkar kat sayısını arttırmıştı. Her anıda bir sigara yakılmış dumanında o anlar tekrardan yaşanmıştı. Kalkalım dedi dayı cilayı başka yerde atalım, atalım ki kafamız yeterince aydınlık olsun. Tamam dedik itiraz etmezdik dayıya. Masamızın hesabını cüzdanımızda ki paramızla ödedik. Anılarımızın hesabını ödemekse yüreğimize kalmıştı onu da gönül defterimizin veresiye kısmına yazdırdık. Kalktık kapıya yöneldik. Başım önde elimde sigaramla kapıya gelince ‘iyi akşamlar’ sesi önce kulağıma sonra bütün benliğime çarptı sarsıldım sendeledim. Bu ses çok iyi bildiğim, yüreğimin ses tanıma şifresinin tonuydu. Önceden her duyduğumda beni mutlu eden bu ses ne olmuştu da o an beni o kadar sarsmıştı? Kendimi toparladım kalan son gücümle başımı kaldırdım karşımda O vardı. Gülümseyerek bana bakıyor karşımda iki arkadaşıyla duruyordu. Bu görüntünün halüsinasyon veya gerçek olduğunu ayırt etmek için etrafıma baktım. Dostlarım susmuş bize bakıyordu. iyi akşamlar dedim zoraki gülümsemem ile. Limandaki küçük balık teknelerinin yanında gösterişli yat gibi samimiyetsiz ve olabildiğince yapmacık, gülümsemem ile…
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster