+45
-14
çok istek geldi arkadaşlar son partı da yazıp yarın devam edeceğim artık.
azad'ı biraz olsun rahatlatmıştım. o gece yattık uyuduk. ertesi gün "beni hoca ile tanıştır azad" dedim. o da ısrarlarıma dayanamayarak "tamam bu akşam seni hoca işe tanıştıracağım" dedi. ikindiye kadar telef olan koyunları gömdük. ahırı temizledik. atlarımıza binip kahveye doğru yola çıktık.
kahvede iki çay söyledik kendimize. Azad için çok üzülüyordum. bitirmem gereken bir ödev vardı ama onu burada yalnız bırakmak istemiyordum. "hoca nasıl biri azad?" dedim. "hoca biraz sinirli ama ilim irfan sahibi, zeki bir insandır; anlayışlıdır" dedi. "senin nasıl onları çıplak gözle gördüğünü o da merak ediyor oktay... sana bir takım ritüeller uygulayacaktır sakın korkma!" dedi. "sana güveniyorum azad, sen bu kadar güveniyorsan bu adama bir bildiğin vardır" dedim. sonra azad pek köyden çıkmadığı için biraz ona dışarıyı anlattım. eskişehir'i anlattım.
zaman böyle geçerken azad; "artık hocayla tanışma vaktin geldi" dedi. heyecanlanmıştım. acaba hoca nasıl biriydi? azad da heyecanlandığımı gördü ve korktuğumu sandı. "korkma oktay hoca çok iyidir" dedi. aslında korkmuyor da değildim.
merak ettiğim ise neden bazı arapça şeyleri okuduğumuzda besmele çekmediğimizdi? çekersek ne olurdu? bu ufak detaylar beynimi kemirirken atlarımıza bindik...
köy ormanın diğer tarafındaydı. saat 9-10 gibiydi ve zifiri karanlıktı her yer. havis ve efhas da bizimle beraber geliyorlardı. bu sefer onlarla göz göze gelmemeye çalışıyorum.
nihayet hoca'nın evine gelmiştik. atlardan indik kapının önüne geldik ve kapılar kendi kendine açıldı, biz içeri girince geri kapandı. çok şaşırmıştım hemen dönüp azad'a baktım... sadece gülümsedi...
ev değil sanki saraydı. evin her tarafında arapça yazılar bulunuyordu. iki katlı bir evdi ve üst kata çıkmıştık. hocanın odasına geldiğimizde azad bana " oktay gerekmedikçe konuşma, çok sessiz ol" dedi.
azad kapıyı tıklattı. hoca arapça bir kelime söyledi ve kapı kedi kendine açıldı. evin kapıları ahşap ve adeta tarih kokuyordu. hocayı görmemle beraber şok oldum. hocanın gözleri büyük ihtimalle kördü. masmavi ürkütücü gözleri yukarı doğru bakıyordu. bembeyaz sakalları, nur bir suratı vardı. çok bilgili birine benziyordu.
bana "nihayet tanışabildik oktay" dedi. dönüp azad'a baktım. kafasını salladı... azad ile hoca bir şeyler arapça bir şeyler konuşmaya başladılar. azad tam konuşurken hoca bana dönüp "otobüsten neden inip bu köye geldin biliyor musun?" dedi...
"hayır hocam bilmiyorum" dedi. "yaklaş" dedi. yaklaştım. "biraz daha... " dedi. dibine kadar girdim ve beni koklamaya başladı. "cin konusu alıyorum oktay, sana nasıl bulaştılar?" dedi. çok korkmuştum. titreyerek "bilmiyorum hocam" dedi. "çaresi var şükür ki, halledeceğiz" dedi. "soyun" dedi. soyunmaya başladım. "gözlerini kapat evladım" dedi. kapattım. "ağzını aç ifritleri temizlememiz lazım... " diyince ağzım aniden doluverdi. anadan doğma vaziyette bulunduğum hocanın yanında sadece ağzım dolu değildi. arka deliğim de doluydu. hoca; "şu an bir kadın ile cima edilmesi gerek ancak vakit doluyor seninle etmemiz lazım" dedi. azad' şimdi ağzımdaydı ve hoca arkama geçti. arapça bir şeyler okuyordu git gel yaparken.
o gün hoca ile azad beni 4 posta gibip eve gönderdiler. allah onlardan razı olsun.
Tümünü Göster