+3
"isim?"
"Gregor"
"Soyisim?"
"Aust"
"Yaşın?"
"20"
"Şuraya otur bekle!"
Cevap vermeden, huysuz tipli askerin gösterdiği oturma yerine doğru hareketlendim.
içimden de "bu neydi şimdi?" diyerek merakımı kendimce tatmin etmeye çalışıyordum.
Tahtadan yaplımış olan ve oturunca zütümü aşırı derece rahatsız eden yerde beklemek zorundaydım.
Nereye geldiğim hakkımda hatta geldiğimiz hakkında kimsenin hiç bir fikri yoktu.
Oda zaten küf gibi kokuyor üstüne bir de camlar kapalı.
"Sakin, sakin,sakin... !" içimden böyle sayıklıyor ve derin nefes alıp vermeye çabalıyorum.
Hem de o küf kokulu ortam da!
"Beyler bu taraftan" sesiyle herkes ölü modundan canlı moduna geçti.
Önde kolunda iki çizik bulunan onbaşıyı takip ediyoruz MANGA olarak.
Koridorda yürüyoruz ve çıtımız çıkmıyor sadece onbaşıyı takip ediyoruz.
Onbaşı sağ yapıyor bizde sağ,sol yapıyor bizde sol, adeta tren oynuyoruz.
Bir kapıya geldik ve onbaşı kapı kolunu indirdi.
içimden "giberim böyle işi"dedim çünkü yine masa da oturan bir teğmen etrafında 5 tane er.
Teğmen yakışıklı yüzüyle bize gülümsedi ve "buyurun hanımlar"diyerek işaret parmağını
oturacağımız yeri gösterdi ardından en önde ki gel diyerek işlemlere başladı.
10 dakika geçti mi bilmiyorum ama "sırada ki"deyince ayaklandım ve yine aynı sorular.
işlemimi bitirip yerime geçtim ve en sonuncu kişiye kadar beklemek zorunda kaldım.
Sonuncuyla birlikte herkesi ayağa kaldırdılar ve Teğmen bağırarak "onbaşı Baldwyn"
Daha 5 saniye geçmeden kapı açıldı ve içeriye giren uzun boylu, yapılı ve üniformalı birisi girdi.
"Buyurun efendim?"
"Bu çömezleri al ve bölüklerine zütür"
"Emredersiniz efendim"
Ayaklarını sertçe yere vurdu, seldıbını verdi ve bize bakarak;
"Beni izleyin hanımlar"dedi.