/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +646 -46
    1999 Yalova depreminden sonra Hürriyet Gazetesinin gazetecileri depremin izlerini silmekte olan Yalova/Çınarçık'a haber yapmak üzere kampa gider.
    Aşağıda okuyacağınız hikaye gazete ekibinden Mesut Türkcan'ın ve bir grup arkadaşının başından geçen olayları konu alacaktır.
    Hikaye Mesut Türkcan'ın ağzından yazılacaktır , kamera kayıtları ise benim tarafımca sizlere betimlenecektir. (Kamera kayıtları gazete arşivindedir , alınmasına müsade
    edilmemiştir.)
    Mesut Türkcan'ın izni ile yazılacak olan bu dosyada Yalova Depreminin izlerinden de söz edileceği için etkilenecek ve belki kaybettiği yakınlarını aklına getirip
    sıkıntı içine girebilecek kişilerin okumamasını rica ediyorum.

    10 Ağustos 2000
    ---
    Gazete ekibi olarak Yalova Çınarcık Depreminin birinci yıl dönümüyle ilgili bir inceleme dosyası hazırlamak için yola çıktık... Haber ekibimizde benim dışımda
    şefimiz Bahri Abi , yardımcı kameramanım Orhan ve asistanımız Neslihan Hanım vardı. Gazetenin bize tahsis ettiği Renault Broadway ile bayağı zorlu bir yolculuk çekiyorduk
    diyebilirim. Nihayetinde Yalova'ya varmıştık... Şehrin büyük bir kısmında hala enkazlar , tamamlanamamış inşaatlar , çok sayıda hasarlı araçlar vardı. Adeta terk edilmiş
    bir şehir izlenimi veriyordu... Şehirin merkezinde halen daha Kızılay'ın kan arabası duruyordu ve sürekli yardım tırları geliyordu... Gazetenin bizlere tahsis ettiği
    otele gittiğimizde saat öğleden sonra 5'di... Haber eşyalarımızı , kişisel eşyalarımızı odalara çıkardık. Akşam yemeğine kadar herkes yatağına çekilip uyumuştu... Otel
    bomboştu , bizim dışımızda kalan 4-5 kişi vardı yoktu... Akşam yemeği saati gelmişti. Koridora çıkıp giriş kattaki yemek bölümüne gidiyordum. Bomboş olan koridorlarda
    yürürken bir ses duydum. Yardım sesi gibiydi , bir kadına aitti sanki... "Kurtarın" diye bağırıyordu. Bağırıyordu ama ben bu bağırışı bir fısıltıymış gibi duymuştum.
    Kafamı arkama çevirdim , kimseler yoktu. Koridor bomboştu... Yemek için girişe indim hızlı hızlı. Deprem pgibolojisi üstüme çökmüştü... Bahri Abi , Orhan ve Neslihan gayet
    keyifli duruyorlardı.Bir kaç günü kendimize ayırıp sonraki günlerde halk ile röportajlar yapacağımızı , depremde kurtarılan kişiler ile konuşacağımızı söyledi...
    Çok zorlayıcı bir iş değildi... "He , bu arada bir iş daha var... Hokkabazlık" dedi gülerek... "Hayırdır Bahri abi , ne hokkabazlığı" dedim.
    "Yaa bu deprem anında insanlar ateş rengindeki ışıkların havada dolaştığını , gecenin sanki aydınlandığını , mezarlıktan ruhların kalkıp göç ettiğini falan söylüyorlar
    o olayı da araştırın dediler ama böyle saçmalıklara zaman mı ayırıcaz" dedi... O dönemi hatırlayanlar bilecektir , pek çok şehirde mezarlıklardan ruhların kalkıp
    göç ettiği söylenir hatta Bursa Ulucami'deki evliya ruhlarının deprem saatinden önce sokaklarda davul çaldığı ve halkı uyandırdığı rivayet edilir...
    Akşam yemeğimizi yedikten sonra odalarımıza çekildik.
    ···
   tümünü göster