+5
-2
RA, bulduğumuz ipucunu çerçevenin arkasına koydu. Beraber evden ayrıldık.
Acaba kağıtta yazanların anlamı neydi, kim olmadan kimin yarını yoktu? Merak ediyordum. Belki de gerçekten beni koruyan şey buydu.
Saat üçe geliyordu. Kış aylarında olduğumuzdan dolayı hava en fazla 1 saat içinde kararacaktı. RA'nın yüzünde anlamsız bir sakinlik vardı. Bu yüz beni yatıştırmıyordu, fırtına öncesi sessizliği andıran bir ifadeydi sanki. Olabilecek bütün ihtimalleri düşünüyordu o da.
Hadi karnımızı doyurup biraz güç toplayalım. Daha çok işimiz var. dedi gülümseyerek. Başımı sallayarak onayladım. Uykusuzluktan dolayı kafam da yerinde değildi. Sanki farklı bir dünyadaydım ve uyanınca her şey bitecekti.
Hava yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Biz de adımlarımızı sıklaştırmaya başlamıştık. Ortalama bir lokantanın önüne geldik. Lokantanın kapısını açtığımda yüzüme vuran sıcak hava, bana üşüdüğümü hissettirdi. Kapıdan içeri doğru ilerledik, fazla işlek bir yer değildi. Bir yer bulup oturduk ve siparişimizi verdik. Boş gözlerle masanın üstündeki örtüye bakıyordum. RA bunu farketmiş olmalı ki, stresimi azaltmak için muhabbet başlatmaya çalıştı. Yemekler gelene kadar havadan sudan konular hakkında muhabbet ettik. Kızı varmış, okumaya gurbete gitmiş zavallı. Eve geleceği sene de ölmüş. Eşiyle de evlendikten 3 yıl sonra boşanmış. Nedenlerini pek sorgulamak istemedim, zaten büyük bir sıkıntı ve rahatsızlık içinde anlatmıştı.
Yemeği yerken dışarıya bakıyordum. Uzakta duran küçük bi çocuğun camın arkasından içeriyi izlediğini gördüm. Bu kar soğuğunda tişörtle napıyordu? içimde bir şeyler parçalandı. Koşar adımlarla çocukla konuşmak için dışarı çıktım.
Çocuğun neredeyse yanına vardığımda RA da arkamdan koşarak geliyordu, durmam için korku içinde adımı seslendi. Ben ise tamamen taş kesilmiştim. Yere çöktüm. Lokantadakiler anlamsızca camın ardından bizi izliyordu. Ölümün dokunuşu gökyüzünü kaplıyordu.