+63
-13
Az önce bir başlık gördüm siz kimsiniz Alperenler diye bunun gibi kardeşlerime Alperenlerin kim olduğunu anlatmak istedim saygılar.
ÜST EDiT: Sitelerden alıntılar yaptım panpalar.
EDiT: Yanlış altinciye açmış olabilirim modlar doğru yere alırsa sevinirim.
KiMDiR BU ALPERENLER?
Ecdâdımızın heybeti mârufu cihândır,
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
“Savletinden titresin yeniden Doğu-Batı,
Ve kurulsun ALLAH’ın ebedî saltanatı”
ALPERENLER; yaşatmayı yaşamaya tercih edip, ölümü hayatın merkezine koyarak, ölümsüzlük denizine yelken açarlar, “dîn ü devlet, mülk ü millet” için şehâdet şerbetini tereddütsüz içerler, inançları uğruna “Bir gül bahçesine girercesine” kara toprağın bağrına korkusuzca koşarlar, “Mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve onurlu”durlar… Onlar; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadîsini hayat felsefesi yapıp, fânî ömürlerine şerefli bir hayat sığdırırlar… Alperenler; asil bir ümmetin ve şerefli bir milletin mensûbu olmakla iftihâr ederler, dâvâ adamlığını diline tespih etmeyip, hayatıyla çekerler, bu sebepten olsa gerek belki yaşlarıyla değil ama, yaşadıkları ve yaşattıklarıyla çok büyüktürler…
ALPERENLER; “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” diye buyuran Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in muazzez hayatlarını örnek alırlar… Onlar;hayatın mânâsını ahlâk, ahlâkın mecrâsını da Kur’an ve Sünnet belirlediği zaman bir anlam kazanacağına inanırlar… Alperenler; “tebessüm etmeyi sadaka sayan”, “eline, diline, beline” sahip olup nefsini aşan, kendini inancına adayan, bahtı kara, başı dik, alnı ak, sevdası Hakk ve hayat çizgisi hüsn-ü hat olan bu aziz milletin düşünen beyni, korkusuz yüreği, âteşin imânı ve tertemiz vicdânıdır…
ALPERENLER; önce adam, sonra dâvâ adamı ve en sonunda da gönül adamı olan, tevâzuun zirvesinde şâhikalaşan, gönlünde ismet ve iffeti yaşatan, ruhunu izzet ve saffetle kuşatan, kalbini ülfet ve muhabbetle ışıtan, Muhâmmedî ahlâkın nâmütenâhî güzelliklerini ve doyumsuzluğunu tâlim eden gönül erleridir… Alperenler; nimete, kudrete, izzete, varlığa, hüsrâna, ıstıraba, çileye ve yokluğa O’ndan geldiği için boyun büküp rızâ göstererek “Emrine şükür”, “Kahrın da hoş, lûtfun da hoş” diyebilen gâzi-dervişlerdir… Alperenler; “O’nu bulan neyi kaybetmiştir ki, O’nu kaybeden neyi bulmuştur ki” anlayışını şahikalaştıran aşk, edep ve irfan sahibi “Kınalı kuzulardır…”
ALPERENLER; küçük de olsa teşkilatlı grupların, yığın hâlindeki büyük çoğunluklara kolayca hükmedeceklerini bilen, bu itibarla teşkilatlanmaya çok önem veren, cemaat şuuruyla, meşveretle, şûrâdan çıkan ortak akılla organize olan, millî irâdenin üzerindeki vesâyetin kalkması ve sivil siyâsetin hâkim olmasını esas alan fikir ve aksiyon adamlarıdır… Alperenler; islâm parantezindeki milliyetçiliği ‘ulvî bir fikir’ olarak değerlendirip ‘basit bir figür’olarak görmeyen, fertlere değil fikrî ölçülere önem veren, fikrî hareketlerdeki büyüklük kıstasını kemiyette değil keyfiyette gören, hak bildikleri yolda tek başlarına kalsalar bile “kınayıcının kınamasına” aldırmadan inandıkları yolda vakur adımlarla yürüyen, Allah (c.c.) için seven, Allah (c.c.) için buğzeden, Allah(c.c.)’a hakkıyla kul olduğu için kula kulluk etmeyi lügâtinden silen çatal yürekli bahadırlardır… Alperenler; tek kıstası menfaat olan fikir fâhişelerinin ve her devrin adamı olan-her yolu mubah gören siyâset yosmalarının oyununa gelmeyen, millî hassâsiyetleri günlük politik menfaatlerin emrine âmâde kılmayan, Allah(c.c.)’tan ve milletten başka hiç kimseye verecek hesâbı olmayan, vatanına bağlı, inancına karasevdâlı yiğitlerdir…
Ecdâdımızın heybeti mârufu cihândır,
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
diye haykırırlar…
Ve Alperenler;
“Savletinden titresin yeniden Doğu-Batı,
Ve kurulsun Allah’ın ebedî saltanatı”
Ülküsüne cân-ı gönülden îmân eden, dağ yürekli savaş erleri ve derya gönüllü Yesevî erenleridir…
Destan şairimiz merhum Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bir şiirinde onları anlatırken;
“Alperenler; bir aşılmaz dağdılar,
Aydınlığa gönül verip, yıldızları sağdılar…
Nurlanıp, nur üstü nurdan,
Tekbirlerle doğdular…
Tek başına destandılar,
Tek başına çağdılar…
Tufan olup sığmazlarken evrene,
Sevgi olup, gönüllere sığdılar…
iman ile, erdem ile, aşk ile,
insanlığı kenetleyen bağdılar…
Ezandılar, mehterdiler,
Sancaktılar, tuğdular…”
Zaten Alperen kavrdıbının çıkışı bir hadise dayandırılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: „iki gözü Allah (celle- celalüh) ateşte yakmaz. Biri Allah korkusuyla ağlayan göz, diğeri düşmana karşı hudutları gözleyen askerin gözü.“ Bu aslında bir insanın iç ve dış fethi anldıbına gelir. içe doğru fethini tamamlayan bir insanın (eren) kalbi Allah (celle- celalüh) anıldığında ürperir. Dışa doğru fethini tamamlayan insan (alp) ise inandığı davası uğruna her şeyi göze alabilecek bir seviyeye gelmiş demektir. işte bu seviyede içe doğru fethini tamamlamış bir eren ve dışa doğru fethini tamamlamış alp kavramlarının bütününü Alperen kavramı ifade eder. Peygamberlerden (aleyhimüsselam) sonra ise alperenlerin ilk akla gelenleri Efendimiz‘in (sallallahü aleyhi ve sellem) dört seçkin arkadaşı ve islam‘ın ilk dört halifesidir. Sonra da tarih içerisinde imam-ı Azam, Buhari, imam Maturidi, imam Rabbani, imam Gazali, Ahmed Yesevî, Bediüzzaman, Yunus Emre, Alpaslan, Kılıçaslan, Osman Bey, Yıldırım Han, Fatih, Yavuz, Abdulhamid, Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi büyük alperenler resmi geçit yapar.
'şu dumanlı doruklarda,
boz şahinler uçmaz gayrı
derelerden ahû çıkar
alperenler içmez gayrı''
alp olmak zor.. eren olmak daha zor... alperen olmak hepsinden de zor.
Tümünü Göster