1) Dünyada kıyametin cuma akşam kopacağına dair islami hiçbir delil olamaz, çünkü kıyametin olacağı vakit gizlidir. Kanıt için bakınız Araf Suresi 187. Ayet:
"Sana, kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Onlara de ki: Onu ancak Rabbim bilir, onun vaktini, Ondan başka belirtecek yoktur. Göklerin ve yerin, ağırlığını kaldıramayacağı o saat, sizlere ansızın gelecektir. Sen sanki biliyormuşsun gibi sana ısrarla soruyorlar. Onlara de ki: Onu bilmek ancak Allah’a mahsustur, ama insanların çoğu bu gerçeği bilmez."
2) Burada bahsedilen ayet Nebe Suresi, 33. ayet. Şimdi, dervişin fikri ne ise zikri de o olur. Arapçada kullanılan deyimleri ve söz kalıplarını motamot çeviri yaparsan tercüme yapmış olmazsın, tahrif etmiş olursun. Örneğin: Türkçe'de "ayağıma kara sular indi" derken sadece yorulmuş olduğumuzu ifade ederiz. Yoksa vücudumuzda siyah sular olduğunu, bazen bu siyah sıvıların ayaklarımıza indiğini söylemek saçmalık olur. Haliyle Arapça'da kullanılan bazı söz kalıplarını da tercüme ederken harfiharfine çeviriden ziyade anlam öncelikli çeviriler yapmak gerek. Bu sebeplerle, muhafazid Esed, Mustafa islamoğlu, Bayraktar Bayraklı gibi hocalar meallerinde anlam endeksli çeviriler yapmışlar. Daha detaylı açıklama için:
https://www.youtube.com/watch?v=PcuE9JsvgmU
3) Nasıl yani tam anlamadım.
4) buradaki konu Ahzab suresi 53. Ayet ile ilgili. Ayeti okuyunca zihnimizin şeytan tarafı şöyle diyor gönlümüze "Bildiğin muhafazid kendi kendine ayet uydurup kendi konforu için millete Allah böyle diyor diye yutturuyor". Bunun cevabı ayetin devamında: "... Fakat (peygamber) size birşey söylemekten utanır, fakat Allah hakkı söylemekten çekinmez". Bu ayetten birkaç çıkarımımız olabilir:
a) Biz neden utanırız? Çünkü bizler şimarma, terbiyesizleşme, edepsiz hareket etme gibi riskler altındayız. Böyle olunca birçok hususta "utanmak" davranışı bizi olgun insan yapıyor. Tüm evrenin mekanizmalarını var eden bir Tanrı için şimarma, terbiyesizlik ve edepsizlik gibi şeyler sözkonusu olmayacağı için utanmak gibi bir zorunluluk altında da değil. Haliyle Tanrı, gerçeği tüm açıklığı ile bize iletebilen bir varlık olmalı. Ki ayettede böyle olduğunu görüyoruz.
b) "Kur'anı muhafazid mi yazdı, Allah mı yazdı" ikilemi, ancak Kur'ana bütüncül yaklaşımla cevaplanabilir. Bir insan, ayetleri cımbızlayarak kanaate varırsa, bu adamın hali şuna benzer: "Adam ilk defa meyve yiyecek, elinde greyfurt var. Bir tadıyor, zehir gibi acı. Ve diyor ki lanet olsun, meyve denilen şey ne kadar acı birşey, bir daha da meyve yemem." Bu adam ne yaptı, tam olarak saçmaladı. Bir greyfurt yiyerek tüm mevyelere dair son derece saçma bir çıkarım yaptı. Halbuki acı da olsa greyfurtun birçok faydası olduğunu biliyoruz. bu ayetler de greyfurt gibi biraz acı, ilk tadına bakınca insanın zihnini karıştırıyor. Ama ayetin devamıyla okursan, Kur'an'a bütüncül bakarsan daha doğru yargıya varırsın. Ha adam ille de "ben anlamam, benim dediğim gibi olacak" diyorsa, hay hay, yolu açık olsun slightsmile ifade simgesi
c) Allah, müslümanları bir bebek gibi büyütüyor, olgun insanlar haline getiriyor. Toplum içindeki davranışlarını dahi bir edep çerçevesine yerleştiriyor. Eğer Allah varsa, ki biz öyle inanıyoruz, böyle yapmalı zaten. Bir anne isterse atom mühendisi olsun çocuğu altına işediği zaman onun altını değiştiriyor. Şimdi biz çıkıp şöyle mi diyeceğiz "Atom mühendisi oldun hala çocuğun dışkısıyla uğraşıyorsun" ? Böyle bir soru soran kişiye gülerler. Çünkü annelik o çocuğun en basit ihtiyaçlarıyla ilgilenmeyi gerektirir. Allah da böyle, Allah olmak, kulunun her türlü ihtiyacına (edep ihtiyacı mesela) da cevap verebilmeyi gerektirir.
d) Bu ayetten günümüze ne çıkar? Bence şöyle: ilim ehli insanların yanına gidince insan muhabbetin sıcaklığından dolayı ayrılmak istemez. Ama bir taraftan söyleyecek söz de tükenir. işte bu aşamada boş boş oturmaya, lak lak etmeye başlar. Vakit israf olur, ilim sahibi kişi üzülür. Çünkü onu ziyaret edecek ve nasiplenecek dana nice kişi var. Böyle kişilerin yanında vakti altın gibi değerlendirip tasarruflu kullanmalı. Örneğin sizi Aziz Sancar yemeğe davet etse, siz de yemeğe gitseniz. eğer siz yemeği yedikten ve bilimsel sorularınızı sorduktan sonra hala kalkmayıp "naber aziz abi ya" modunda geyik yapmaya kalkarsanız Aziz hoca üzülür, sizin de edebiniz zarar görmüş olur, olgun insanlar olmadığınız kanaati oluşur. Haliyle, ilim meclislerinde vakit altın gibidir. Tasarruflu kullanmak gerek.
5) iki olgunun benziyor olması, onlar arasında bir alaka kurulmasını zorunlu kılmaz. Şimdi benim yüzüm Usame bin Ladin'e benziyorsa tutup bana da mı terörist diyeceğiz? slightsmile ifade simgesi Peygamberimiz, daha önce gelen dinlerden hariç yeni bir din getirmemiştir. Peygamberimizle gelen Kur'an, daha önce gelen dinlerin bozulmuş kısımlarını düzeltmek için gelmiştir. (Bakınız Müddessir 54) Haliyle Hristiyanlığın içinde tamamen bozulmuş, orta düzeyde bozulmuş ve az bozulmuş kısımlar var. Kuran ise saf gerçek. Bu durumda diğer tarafın az bozulmuş kısımları ile gerçek arasında benzerlikler bulunması çok doğal. Yani çürümüş elma ile normal elma birbirine benzer, öyle değil mi slightsmile ifade simgesi Ama bu benzerlik taze elmaya çürük dememize imkan vermez.
ifadelere aldırma