0
Adrenalin içeren bu birkaç sahneden sonra Alyx'le tanışıp, Dr.Kleiner'ın laboratuvarına vardığımızda ise, HEV Suit'imize kavuşuyoruz. Tabi, Dr.Kleiner'ın "evcil" headcrab'i Lamarr'la da tanışmayı ihmal etmiyoruz bu arada. Ve Half-Life'ın vazgeçilmez olaylarından biri, ters giden deneyler... Ters giden ışınlanma deneyi sonucunda, Lamarr ile birlikte bir oraya, bir buraya ışınlandıktan sonra, kendimizi Black Mesa East'e doğru giden bir kovalamacanın içinde buluyoruz yine.
Birçok oyunda bulunan, "oyunun başları hep sıkıcı olur" tabusu da, Half-Life 2 tarafından yerle bir ediliyor böylece. 20 saati aşkın oyun süresi boyunca, sıkıldığınız tek bir an bile olmuyor. Bunun bir nedeni de, inanılmaz çeşitlilik sunan Source grafik motoru. Oyundaki neredeyse her nesne etkileşimli olunca, yapabileceklerinizin sayısı inanılmaz bir boyuta ulaşıyor. Mesela daha oyunun başında, City 17'ye ilk girdiğimizde, bir Civil Protection askeri, yere bir içecek kutusu devirerek "Yerden alıp, yanımdaki çöpe at" diyerek sizinle dalga geçiyor. Eh, kutuyu yerden alıp çöpe atabileceğiniz gibi, benim yaptığımı yapıp, çöpe değil de CP'nin kafasına da atabilirsiniz. Böylece CP sizi kovalarken, siz de onun koruduğu kapıdan kolaylıkla geçebilirsiniz. Bu tabi ki çok ama çok basit bir örnek. Oyun boyunca çok daha komplike ve çeşitli çıkış yolları kullanabileceğiniz durumlarda olacak.