-
51.
+13Sonunda üsse vardık. Girişler açıktı. içeriye girdik. Ama umduğumuzdan çok farklı bir şeyle karşılaştık. Üs bombardman edilmişti. Heralde devlet kontrolü tamamen kaybetmeden önce taburun zombiye dönüştüğünü öğrenip onlardan kurtulmak için üssü bombalamıştı. Ama gözüken şu ki bir faydası olmamış. Üs darmadağın olmuştu. Burda silah falan aramak anlamsızdı. Bizim olayın şokundayken ileriden bir sürü zombi çıkıp bize taraf gelmeye başladı. Arkadan bizi kovalayanlarda üsse ulaştılar. Bu sefer fena sıkışmıştık. Etrafımızı yüzlerle zombi çevirmişti ve hepsi zırhlıydı. Mühimmatımız iyice azalmıştı. Üssün yüksek duvarlarını aşmak için tek geçitte zombi kaynıyordu artık. Yani geriyede yolumuz yoktu. Anlaşılan etrafımız kuşatılmıştı. Ben hariç herkes araçtan indi. Ben 50 kalibrenin başında kaldım. Herkes elde silah araçların etrafında mevzilendi. Mermimiz bitene kadar çarpışacaktık. Zombilerin vücudunda zırhın kaplamadığı noktalara ateş etmeye özen göstererek savunuyorduk. Her saniye çember daralıyor ve mermilerimiz hızla azalıyordu. 50 kalibreye son mermi kutusunu takmıştım. Durmadan sıkıyordum. ileriye, geriye, sağa, sola, her tarafa. Çünki her taraftan geliyorlardı. Ve aniden korkunç bir ses duydum. Tetiğe basarken silahın çıkardığı çıt diye bir ses. Oysa ateşlenirken gürültülü bir ses çıkarması gerekti. Evet bu çıt sesi korkunçtu çünki silahta merminin kalmadığı anldıbına geliyordu. 50 kalibre sustu. Elimizdeki otomatik silahlar zombileri durdurmaya yetemezdi. 50 kalibre benim hayat sigortamdı ve artık işeyaramaz bir metal parçası olmuştu. Anlaşıldı, maceranın sonuna geldik. Kaybettik. Artık herşey anlamsızdı. Diğer arkadaşlar umutsuzca otomatik silahlardan ateş ediyorları. Benimde otomatik silahım vardı ama ateş etmiyordum artık. 50 kalibreye yaslanıp öylece durmuştum. Dua ediyordum. Ama kurtulmamız için değil. Çünki imkansızdı. Sadece eski günahlarımın bağışlanması için dua ediyordum. Kafamı silahın üzerine koyup gözlerimi kapadım. Etraftaki silah sesleri ve çığlıklar aldırış etmiyordum. Sanki hiç biri yokmuş gibi. Gözlerimin önüne eski günler geldi. Ailem, arkadaşlarım. Hatta şuan yanımda olan hocalarım. Ama böyle elde silah değil, üniversitede sınıf odasında. Yeliz hocayı koridorda her gördüğümde bana bakıp gülümsemesi. En sevdiği öğrencisiydim. Yada Ünsal hocanın fıkraları. Hiç komik değillerdi ama hoca kırılmasın diye yalandanda olsa gülerdik. Gittikçe dahada eskiye gidiyordu anılarım. O zamanlar ne kadarda güzeldi dünyamız. Ama biz yok ettik o dünyayı. Her türlü pisliği biz çıkardık! Sonundada bu salgın çıktı. Öyle güzel bir dünyaya sahipken o kadar iğrençlikler yaptık ki sonunda tanrı cezalandırdı bizi. Ve sonuna geldik işte... Gözlerimi açmak istemiyordum. Hayal dünyam gerçek dünyadan çok daha güzeldi şimdi. Bu yüzden son dakikalarımı hayal dünyamda geçirmeye karar vermiştim. Artık hiç bir şey duymuyordum. Ne silahları ne çığlıkları. Hafif ama gittikçe artan bir rüzgar duymaya başlamıştım. Hah... ölümün rüzgarıydı heralde. Vücudum bu yaratıklar tarafından parçalandıktan sonra ruhumu alıp zütürecek rüzgar...Tümünü Göster
başlık yok! burası bom boş!