-
1.
+2"Ebyaz! Ebyaz!"Tümünü Göster
Ben altıma mıçıyorum tabi ki. O kadar korktum ki. Etraf zaten sürekli arapça anlamadığım yazılarla falan süslü. Hoca bi garip. Hoca gözleri faltaşı gibi açılmış vaziyette yüzüme bakmaya başladı. Tesbihini suya daldırıp tekrar fısıldanmaya başladı. Bu kez çocuklarla değil yanında sanki göremediğimiz gibi varmış gibi konuşmaya başladı. Birden durdu bana çevirdi gözlerini. "Rüyandaki kuyunun dibinde ne görüyorsun bakalım Ferit?" dedi bana. Hoca hiç görüyormusun ediyor musun diye sormuyor. Her şeyi çatır çutur söylüyordu ben iyice korkmuştum çocuğum ne anlarım ki bu işlerden. Kuyunun dibini görüyorum dedim. Hoca "Dolunayı görmüyor musun kuyunun dibinde?" diye sordu. Aslında doğrudan rüyamda gördüğüm şey o gün Emirhan ile birlikte gördüğün kuyunun aynısıydı. Tereddütte kalmıştım korkumun etkisiyle ama doğruyu söylemekten kendimi kurtaramadım hoca karşısında. "Evet görüyorum." dedim. Hoca homurdanarak konuşmaya başladı. Bir şeyler yazarken babama döndü. "Cinniler, bir rivayete göre biz insanlar dünyaya gönderilince alemlerimizin arasına perde inerek ayrıldılar. Ve hepsi sulara, suyun olduğu yerlere sürüldü. Suda gezinen cinlere su cini, su perisi deniyor genellikle öyle bilinir. Sizde çok kurcalamayın öyle bilin" dedi. Yazmaya devam etti. Eşşek kadar iki tane muska yazdı. "Bunu bi deriye sardır muhafazid bey. Banyo bile yaparken bunu bu çocukların boynundan çıkarmayın!" diye tembihledi. iki tane daha üzerinde karışık kuruşuk harfler olan sayfa verdi. Birini göstererek "Bununla üzerindeki yazılar silinip, kağıt eriyene kadar bu çocukları yıkayın. Bunu da suyun içinde yazılar silinene kadar bekletip, yedi yatsı boyunca çocuklara içirip yatırın." Babam bu kadar mı diye sorunca Allahın izniyle bu kadar dedi babam para vermek istedi kabul etmedi. Bana kitabı hediye etti. -Daha sonra kitap ilginç bir şekilde kayboldu onu da öğreneceksiniz-
Bir süre rahatlamıştım. Artık uyuyabiliyordum. Rüyamda kuyu görmüyordum. Ama bu gördüklerim çocuk aklı ya. Acaba gerçek mi diye merak ediyordum. Kardeşiminde altına kaçırma olayları falan durmuştu. Ben ne yaptım ettim denemek için bir gece muskayı çaldım kardeşimden. bakalım ne olacak diye. üç gün sakladım muskayı. Üçgünde çocuk uykusunda konuşmaya falan bile başlamıştı. sonra muskayı geri verdim zaten tekrar geri aa düşürmüş bu bunu oda da diye. çok korkmuştum. kardeşime bişey olabileceği ihtimali bile çok korkutmuştu. Zaten olanlardan da korkmaya başlamıştım.
Zaman böyle aktı gitti. 2-3 sene boyunca çok rahat etmiştim. Muskayı kaybettim. Kardeşiminki duruyordu ama benimki yoktu. Banyo yaparken bile çıkarmadığım muska yoktu işte. Bu sırada bir kaç akşam benzer ve daha hafif rahatsızlanmalar yaşamaya başlayınca bizimkiler tedirgin oldular. Bizim komşularında aklına uyarak, beni çeşitli cemaatlerin yatılı evlerine yollamayı akıl ettiler. Oralar dualı maneviyatlı yerler orallarda rahat bırakırlar bu çocuğu diye. Bende gittim. Gitmez olaydım. Her şey daha da sarpa sarıyordu. Haftanın 3 günü burada 4 günü evimde kalıyordum önceleri. Diğer çocuklar çoğu zaman ekiyorlardı. Bana kabus oluyordu geceler. Kapının önünden devamlı geçen karaltılar hızlı hızlı. Ben evdeki abiler sanıyorum koridora bakınıyorum kimse yok. Biri beni uyandırıyor abilerden biri sanıyorum ama bi bakıyorum kimse yok falan. iyice dağılmaya başlamıştım. Bunun tek sebebi kuzenimin ağacın altına işemesi miydi yani? senelerce hayatımı bu halde gecelerimi bu vaziyette geçirmemin sebebi. Gel zaman git zaman bizimkiler beni tatilde Zonguldak'a yollamaya karar verdiler. Oradaki akrabaların yanına. Kafam dağılır falan diye.
Zonguldakta her şey güzel hayat normal gibiydi. Mahallede bir çocuk vardı orada ismi Zafer. iyi arkadaş olduk. Oyun falan oynuyoruz. Bunun bi kuzeni gelmiş bi kız. neyse işte üçümüz oynuyoruz. Bi gün baya oyun moyun oynadık işte. sonra konu yine bi şekilde cinlere geldi. Hay anasını satayım bi rahatsız oldum. Bunlar sürekli anlatıyorlar. Dedim ki ben biliyorum onları. Bunlar bi kaldı. Ben zaten bu yüzden geldim buraya falan diye anlattım. Biliyomusunz dedim insanın olmadığı her yerde, insanın terk ettiği her barakada varlar onlar dedim. Bunlar ağzıma geliyorda söylüyorum bildiğimden değil. Zafer dedi ki, şu arkada dik merdivenlerin sonunda yukarıda bir ev var. Kimse kalmıyor 2 senedir boş oraya gidelim bakalım gerçekten doğru mu söylüyorsun. Tamam dedim gittik. Gittiğimizde kapı ağzına kadar açıktı. Bir sürü kireç çuvalı vardı içeride. Zafer bana burada var mı dedi. Bende var dedim. O zaman buluruz dedi. Kireç çuvallarını yırttık etrafa kireç saçıyoruz. evi toz duman zütürüyor. Banyo çok garipti bunu söyleyebilirim. Birden fazla penceresi vardı ve sadece duş kısmı bulunuyordu. Evde tuvalet yoktu beyler. Yemin ederim yoktu. Lavabo bile yoktu. Bende gittim uyuz oldum duş başlığını, duvara asmak için kullanılan aparatını paramparça ettim. Sonra bir baktık ki evin yerler kar gibi kireç bizim ağzımız yüzümüz bembeyaz ev mahvolmuştu. "Çok kızcaklar bence" dedi Zafer. bende "hemde çok" dedim. koşarak kaçmaya başladık. Bir evin altında oturduk. Büyük böğürtlenler gördük sonra bahçede. Böğürtlenlere dalmaya başladık sonra. o sırada da akşam ezanı okundu. biz birbirimize baktık. ben zafere görmek istiyosan şimdi gitmeliyiz dedim. Zafer de kuduruyor anasını satıyım meraktan. Neyse o dik merdivenleri koşarak çıkmaya başladık arkadaşlar. Birde ne göreyim. Kapı kapalıydı. Kapının anahtar kulpu bile yok beyler. Ama kapı kapalı. Kapıyı açmak istiyoruz sallanıyor fakat açılmıyor. Sallanıyor fakat açılmıyor. Sonra sanki arkasında biri vardı da birden kuvveti bırakmış gibi kapı bizim son yüklenmemizde açılmıştı. Dediğim gibi kapının kilit dili bile dahi yoktu olması imkansız gibi bir olay. Ancak asıl olay biz içeri girdiğimizde patlak verdi. O yırrttığımız etrafa saçtığımız torba torba kireç, yerinde duruyordu. Yerde bir toz tanesi dahi yoktu. Hani yere bir şey dökülür temizlenir eyvallah ama 20 dakika da o kadar malzemenin temizlenmesi imkansız. Hadi temizlendi yerde beyaz beyaz tozlar silme izleri falan kalır o bile yok. hem kireç torbalarına ne demeli. hepsi yerli yerinde. Biz başladık okumaya. Zafere banyo dedim. Banyoda kırdığım duş başlığına bakacaktım. Birde ne görelim. O başlık bile yerli yerinde hatta duvara asılı. Banyonun köşesinde gördüğümüz karartıyla birlikte çığlıklarla koşarak evlere dağılmamız bir olmuştu.
Gece korkuyla uyuyordum. Boğazımda aşırı inanılmaz bir kurulukla uyandım. su içmeliydim. Kesinlikle su içmeliydim. Mutfağa gittim. Su doldurup içerken, önce bir çığlık duydum. evin arka taraflarından geliyordu. Sonra kadın ağlaması. Tırsmıştım acayip artık 11 yaşında falandım artık. Bir şeyleri yaşadıklarımdan sonra sorgulamaya başlamıştım bile. Derken birisinin uzun saçlı beyaz pijama elbiseler olurya öyle birinin çıplak ayaklarla koşuşturmaya başladığını gördüm arka taraflarda. çığlık atıyordu. pencereye doğru iyice yaklaştığımda hayatımın en korkunç anlarından birini yaşamıştım.
başlık yok! burası bom boş!