+24
2008 yılında Sosyal Bilgiler dersindeydik. Bizim hoca çok iri bir adamdı. 1.85 cm 90 kilo falandı. Olduğundan çok daha iri görünüyordu adam. Ben de o zamanlar çok kısaydım amk 1.55tim. 40-50 kilo falandım tam hatırlamıyorum da ezik bir tipim vardı. Gözlüklüydüm, saçım kısaydı, küçük bir suratım var. En iyi arkadaşlarım bile alay ederdi benimle, çünkü güçsüzdüm. Karşılık vermezdim. Onlar benim arkadaşlarımdı, onlara vuramazdım. Onlar beni ittirirdi, bana ne kadar kıllı olduğuma dair şiir bile yazarlardı. O günlerden nefret ediyorum.
Neyse, o hocanın adı Ali'ydi. Ali hoca'nın dersinde kızlar etrafta dolaşırdı hep, çünkü bir şey yapmazdı kızlara. Erkeklere bağırırdı, kızlardan rica ederdi. Kızlar hep konuşur, ayağa kalkıp öğretmenin yanından geçer, başka sıraya gidip kızlarla konuşurlar falan çok gibik bir durumdu yani.
Ben sınıftaki en çalışkanlardan biriydim. Sosyal dersindeki en çok parmak kaldıran öğrenciydim. O derste de çok parmak kaldırmıştım sanırım. O derste de kızlar şımarıklık yapmıştı. Ben de konuşuyordum bizimkilerle. Hoca görüyordu arada, onun gördüğünü biliyordum. Herkes konuşuyordu ama. herkes. Bunu kendimi haklı çıkarmak için söylemiyorum. Zayıfım ya hani, ezik görünüyorum, konuşunca göze ilk batan benim. Sınıfın yarısından çoğu benden daha çok konuşuyordu. Neyse.
Yanımdaki arkadaş(Mert), arkamdaki kızın(Nesibe) kalem kutusunu saklamış. Kız da öğretmene gidip, benim çaldığımı söylemiş. Benim bundan haberim yok tabii. Öğretmen yanıma geldi, ben de duvar kenarında oturuyorum. Hoca çok sinirliydi. "Kalk ayağa," dedi. "Yerini değiştir." Duvar kenarındayım ya, Mert'in kalkması lazım geçmem için. Onun omzunu dürttüm kalksın diye, yerinden kımıldamadı. Ali hoca da "Niye arkadaşını ittiriyorsun?" dedi. O an Mert'e baktım. O görüntü hayatım boyunca kafamdan silinmeyecek. Sıraya dayanmış, koluyla kapanmış gölgeli yüzüyle gülüyordu. "ittirmiyorum hocam," dememle bir tokat geçirdi suratıma. Sınıf buz kesti. Tembel öğrenciler dayak yerken gülünür, ama çalışkanlar yerken gülünmez. Bir tane daha geçirdi. dıbına koyayım adamın eli mermer gibiydi çok acıtmıştı. Bir tane daha vurdu. Ben o anda düşer gibi oturup ağlamaya başladım. Ağlamamı gizlemeye çalışırken kollarım sırılsıklam oldu. Ben de hoca konuştuğum için beni dövdü sanıyorum. Ulan ne safmışım be. Bir de birkaç dakika sonra kendime gelince yaşlı gözlerimle hocanın sorduğu bir soruya cevap verdim. Ulan kendimin amıma koyayım be.
Sonradan Mert'in, Nesibe'nin kalem kutusunu aldığı anlaşılınca kız gelip tonla özür diledi. Öğretmen hiç özür dilemedi diye hatırlıyorum. Mert'in yüzünden de dayak yemiştim, onun ne dediğini hatırlamıyorum, ama özür dilemedi diye hatırlıyorum. Niye söylemedin diyip onu hayatımdan silmem gerekirdi. Böyle huur çocuklarının benim etrafımda ne işi vardı lan?
Şimdi sizin aklınızda bir soru var, intikam aldın mı? Baban gelip o öğretmenin anasını gibti mi? Kafasını duvarlara vurup ağzını yüzünü dağıttı mı? Bu konudan kimseye bahsetmedim. Ben var ya o zaman ezikler diyarından gelen ezikten daha eziktim. O kadar salaktım ki, babama da, bu şehirde yaşayan 4 amcama da bunu söylemedim. Eğer söyleseydim, hocanın altından girer, üstünden çıkarlardı. Belki de söylemediğim iyi olmuş. Hoca öbür yıl emekli olacaktı. Emekli olamazdı. Yine de eziğin tekiydim. Eğer zamanda yolculuk edebilsem, o zamanlara dönmem. O günleri değiştirebilmek için de olsa dönmem.
Hayatım boyunca bana yapılan yanlışları hep affetmişimdir. Herkese hakkımı helal ederim, ama Mert ve hocaya asla hakkımı helal etmem. Helal etmiyem hoca efendi etmiyem. Haram olsun hakkım, cehennemde çürüsün huur çocukları. Eğer olurda cennete gidersem, ilk dileğim bu 2'sinin cehennemde yanışını görmek olacak. Yok, cehenneme gidersem, acımı unutturacak olan şey, onların yanarken çektiği acıyı görmek olur.
Yazı çok uzun oldu. Okuduğunuz için gözlerinize sağlık panpalar.