/i/Devlet

  1. 176.
    +3
    Türkiye toplumunu yeniden inşa girişimi yeni yasa ve düzenlemelerle de kalmadı.
    Yeni ve sivil bir hükümetin oluşumuna imkân tanıyacak Kasım 1983’teki genel seçimlere
    doğru Milli Güvenlik Konseyi, kimin siyasal parti kurabileceğine
    ve kimin seçimlerde aday olabileceğine dair veto yetkisini
    kullandı.

    Toplam 700 civarında aday saf dışı bırakıldı ve 15 yeni siyasal partiden ancak üçü seçimlere katılım
    izni alabildi. Bu üç partiden yalnızca biri ordudan ve ordunun ideolojisinden gerçek anlamda bağımsızdı.
    Generallerin Türkiye toplumunu tamamen yeniden yapılandırma ve yönlendirme
    girişimine bir tepki olarak, seçimleri, önceki dönemde ekonomi politikalarının hazırlanmasında görev alan
    Turgut Özal’ın başkanlığındaki bağımsız Anavatan Partisi kazandı.

    Ne var ki, generaller, ülke sivil yönetime yeniden geçiş yaptıktan
    sonra bile etkilerinin devam etmesini sağlayacak bazı önlemler almışlardı.
    1982 Anayasası Evren’in yedi yıl boyunca devlet başkanlığında kalmasını sağlıyor ve görev süresinin
    sonuna kadar kullanabileceği geniş yetkiler tanımlıyordu. Milli Güvenlik Kurulu, sivil kanattan da askeri kanattan da
    beş (başkan Kenan Evren’le birlikte altı) üyenin bulunduğu bir yapıydı.
    Yenilenmiş MGK resmî olarak danışma kurulu niteliğindeydi, fakat pratikte milli güvenlik
    hususlarında karar alma organı bu kuruldu.

    Anayasa,MGK önerilerinin hükümetçe öncelikli olarak değerlendirileceğini
    belirtiyordu ve söz konusu dönemde tam da böyle oldu.
    Sürgünde, hapiste ya da dışarıdaki Kürt eylemciler, Türkiye’nin
    yeniden kurulan demokrasisi içinde hareket edebilecekleri
    bir alan olduğunu düşünmüyorlardı. Aslında, etnik kimliklerinin
    tanınacağına inanmaları için de hiçbir neden yoktu.
    Askerî yöneticilerin hazırladığı yeni anayasa, her Türkiye vatandaşının
    Türk olduğunu belirtiyor, bir diğer madde devlet
    dilini Türkçe olarak tanımlıyor ve bir başka maddede de bu
    maddenin hiçbir zaman değiştirilemeyeceği ifade ediliyordu.

    1960’lar ve 1970’lerde yavaş yavaş örgütlü grupları; süreli yayınları ve kitapları;
    ulusalcı eğilimlere sahip, yerel düzeyde seçilmiş temsilcileri olmaya başlamıştı.
    Bunların tamamı 1980 darbesi tarafından yok edildi.
    Yeni Türkiye’de, generallerin koydukları kurallar doğrultusunda,
    Kürt kültürel, dilsel ve siyasal kimliği yasal olarak silindi.
    Çocuklara Kürtçe isim vermek, Kürtçe türkü söylemek
    ve elbette devlet dairelerinde Kürtçe konuşmak gibi kültürel
    kimliğin en basit ifadeleri, bölücü eylem olarak görülmeye
    başladı. Kürtler, resmî, kamusal alanda Kürt olarak bulunamamaya
    başladı. Öyle ki, PKK saldırısından iki ay sonra bir Kürt
    köyünü ziyaret eden bir Türk gazetecinin yazabildiği, ancak,
    oradaki köylülerin Türkçe’yi çok büyük güçlükle konuşabildiğiydi.
    Çok iyi konuşabildikleri dile, Kürtçe’ye dair herhangi
    bir ibare yoktu. Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu unutmaları garip kaçmazdı.

    YAZIMI BiR KAÇ FOTOĞRAF iLE SONLANDIRMAK iSTiYORUM
    -DEVAMI GELECEK FAKAT SiZiN iSTEĞiNiZE BAĞLI, HANGi KONUYU iSTiYORSANIZ
    O KONUYU BiLGi DAHiLiMDE VE BiR ÇOK KAYNAKTAN ALINTI YAPARAK ARAŞTIRMA
    YAPIP ÖZETLEMEK iSTiYORUM"

    "HAKLAKLARINIZI HELAL EDiN, YEMiN EDiYORUM PKK PiÇLERiNE KARŞI KiN VE iNTiKAMDAN BAŞKA HiÇ BiR ŞEY DUYMUYORUM, PROPAGANDA AMACIM DAHiL YOK Ki ZATEN PROPAGANDA
    YAPILAN BiR iŞi ANLATIRKEN takUNU ÇIKARTMAKTIR FAKAT BEN BURADA SiLAHLANMA KONUSUNU iNCELEYEREK ELE ALDIM OKUDUĞUNUZ iÇiN SAĞOLUN"
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster