+3
Ekim aylarının başlarında, Cumhurbaşkanı Kenan Evren
bölgede tura çıktığında, şerefsizler 4 Ekim günü yine 3 askerimizi şehit etti.
Bir gazetemize göre, Kenan Evren'in öfkeyle;
"Yılan başı küçükken ezilmeli"diye söylediği yazıyordu.
Bir kaç gün sonra raht durmayan şerefsizler, Irak sınırına yakın olan
Çukurca'da sekiz askeri şehit etti. Yine başka bir gün Yiğit olan bir Yüzbaşımıza
kalleşçe pusuya düşürüp şehit ettiler.
Türk Silahlı Kuvvetleri,bu saldırılar karşısında doğal olarak şaşırmıştı.
şerefsizlerin propaganda savaşıda iyi gidiyordu.
(oç)Doktor Baran şöyle söylüyor;
"Bu tür saldırılar halka güven aşıladı, binlerce asker vardı ama bize bir şey olmadı"
Saldırıdan etkilenen yörede ki cahil erkekler, örgüte katılma kararı aldı.
Hatta ilk yapılan saldırıda 18 tane oç varken 1984 yılı sonunda 50 kişiye kadar
çıkmıştı bu gruıpta ki oç sayısı. Aslında sayı daha fazlaydı fakat
bazı oçlar K.Irak'a gönderilmiş ve böylece ülkemizin içinde ki sayı azdı.
Ekim 1984 yıllarında Çelik, pkknın Mivroz kampından ayrılıp,
Tahran'a gitti, oraedan da OÇalan ile buluşmak üzere Şam'a gitti.
Ne yazık ki şimdiye kadar pkknın istekleri olmuştu, karlar eriyip de
savaşın daha şiddetleneceği koşullar oluştuğunda, pkknın saldırı alanını
genişletmesi gerektiği konusunda karar almıştılar.
Eruh ve Şemdinli saldırıları, Ankara'yı sarsmıştı. Saldırılar sırasında
7.kolordu komutanı olan Korgeneral Kaya Yazgan şöyle diyordu;
"Üç yıl sonra beklenmeyen bir olaydı, o zamana kadar (oç)apo kim bilmezdik,
Adı duyulmuş olsada üzerinde fazla durulmamıştı. teröristlere daha çok haydut
gözüyle bakılırdı.Bu olayın, büyük bir başlangıcın ilk işareti olduğuna da
Ankara’daki siyasi yetkililer bir türlü inanamıyordu. 12 Eylül
öncesinin kalıntıları olarak nitelendirildi.”
Geriye bakıldığında, pkknın askerimizie rahat saldırması şaşırtıcı değildi
Generaller 1970’lerin sonlarındaki istikrarsızlığın sorumluları olarak görülen kesimleri cezalandırmakla kalmamış, kargaşaya mahal verdiğini düşündükleri yasaları da değiştirmişlerdi.
Bu amaçla, darbeyi takiben kurulan yönetici organ niteliğindeki
Milli Güvenlik Konseyi, Türkiye’nin hukuki, siyasi
ve ideolojik sistemlerini yeniden yapılandırmıştı.
Anayasa;ifade, hareket, dernekleşme, dahası bilimsel araştırma özgürlüklerini
açık bir biçimde sınırlandıracak doğrultuda yeniden
yazılmıştı.
Tümünü Göster