dışarı çıktığımız da saat 11'i biraz geçiyordu sanırım. hafif rüzgarlıydı hava, hırkayı almıştım yanına üşür diye. üşüyünce çok tatlı oluyor, ayrı bi seviyorum. yürürken üşüdüğünü, hırkayı alabilip alamayacağını sordu. öpersen veririm dedim, öptü, çok güzeldi. hırkayı giyindi, siyah bir hırkaydı, bana biraz uzun oluyordu ki boyum 1,88 civarı bişey. bana göre kısaydı. giydiğinde kalçasının aşşağısında kalıyordu hırka ve çok tatlı oluyodu. giyindi, bana baktı, utandı ve aşşağıya doğru güldü. sarıldım sımsıkı, utanma utanma dedim. yeniden utandı. kaldırdım kafasını yanağından öptüm.

b: sahile mi gidelim, yoksa bankta falan mı oturalım. istersen aslı'yı da çağırabiliriz.
m: ya sahile gidip, aslı'yı mı çağırsak. çok ilgilenmedim kızla ya. ailesiyle geldim, kızla ilgilenmiyorum.
b: aynen aynen haklısın çağıralım, iki muhabbet açarız eğlenir oda. şey sen, ikimizi anlattın mı aslı'ya yoksa hala arkadaş olarak mı biliyo bizi?
m: arkadaş olarak biliyo, anlatmadım da anlamışsa bilemem tabi.
b: yok canım anlamamıştır. numarası varsa arasana sahile gelsin.