+1
-1
Soğuk bir şubat akşamıydı. Gideceğimiz yere helikopterle varmak üzere yola çıktık. Havayolu hem daha güvenliydi, hem de karlar karayı kapatmıştı. 15 dk geçti. Komutanımız "7 dakika sonra oradayız, ekipmanları son kez kontrol edin" dedi. Hepimiz önce omuza tüfeğe, sonra bacaktaki tabancaya, ardından yeleğe ve en son çantalarımıza baktık. Bir problem yoktu. Her şey tamdı.
2 dakika 30 saniye sonra ikaz sesi çıkmaya başladı. Loş ışık olan içerisi, kırmızı lambayla bir aydınlanıyor bir kararıyordu. Pilot kabininden gelen küfürleri duyduyordum. Ardından kafamı hızla solumdaki demire vurdum. Kahretsin, savruluyorduk! Hemen en yakın yere tutundum. Bu alet beni ve içindeki her şeyi bir yukarı bir aşağı atıyordu. Burnuma yanık kablo kokusu geliyordu. Dönmeye başladık. Hızla saat yönü tersinde dönüyorduk. Düşeceğimizi anladım. Artık elektronik seslerinin yerini bağırmalar aldı. Hızla dönüyorduk. Birden yukarıdan gelen sese bakarsa üst pervane parçalanmıştı. Arka taraftan bir darbe aldık ve hızla inmeye başladık. Ardından büyük bir gürültü. Gözlerim karardı.
Büyük bir üşümeyle uyandım. Ne olmuştu böyle? Allah'ım rüyada mıyım? HAYIR. Ağzıma demir tadı geliyordu. Havada yanık ve o iğrenç kan kokusu. Çevreme bakındım. Helikopterimiz 50 metre ileride duruyor sadece kabin kısmı ile. 10-12 metre yanımda hareketsiz yatan birisi. Yüzünde kar maskesi. Yürüyecek dermanım yok. Sürüne sürüne gidiyorum yanına. Maskeyi çıkarıyorum. Olamaz! Yüzünü tanıyamıyorum. Kafasının sağ kısmı ezilmiş, ağzı parçalanmış ve yüzü kanlar içinde. Soyadlığı'na bakıyorum. Nasıl olur? Canım, kardeşim dediğim adam, Salim! Hiçbir can belirtisi yok. Yüzünü görmek üzere suratına kar sürüyorum. Biraz olsun temizleniyor. Gözlerinin içine bakıyorum, o cesaret ve korkusuzluk... Ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Elimle açık gözlerini örtüyorum. Ayağa kalkmak üzere doğrulurken birden yere düşüyorum. gibtir! Sağ bacağımı hissetmiyorum.
Bakıyorum o bacağa. Diz kapagının 10-13 cm yukarısına 3 cm çapında bir metal parçası saplanmış. Oh, Allah'a şükür! (Her ne kadar size acayip gelse de şükür, olan kaza çok büyük) Saplanan metali bacak kılıfının kemeri yavaşlatmış. Soğuk hava ise kan akışını yavaşlatarak kan kaybını önlemiş. Yapılacak tek iş var; onu oradan çıkarmak!
Telsiz? Telsizim nerede? Buluyorum. Sol göğsümün cebinde. Frekansı ayarlıyorum. Sesleniyorum. Yok! Kâr etmiyor. Bu gibtiğimin tepesinde telsiz bile çekmiyor! Bir çare var, pusula ile aşağı inmek. HAYIR! ŞiMDi DEĞiL. ÖNCE GERiDE KALAN ARKADAŞLARIM! Ne olur ne olmaz diye enkazın 150 metre yarıçaplı çevresine bakmak istiyorum. Bu bacakla mı? Evet bu bacakla!
Ahlaya oflaya sürünüyorum enkaza doğru. 5 dakika sürün 2 dakika mola. 5 dakika sürün 2 dakika mola. Süründüğümden karın derinliğini de fark edemiyorum. O yüzden sol bacağımdaki uzun bowie'yi (askeri bıçak) çıkarıp kara hızlıca saplıyorum. Ardımdan kolum da onunla beraber gidiyor. Yok. En dibe ulaşamıyorum. Ama yoğunlaşan karın gidişatına bakılırsa minimum 4,5 metre var. Bıçağı çıkarıp kılıfına takıyorum. Yine sürünmeye devam. Sürünüyorum, sürünüyorum. Yine 5 dakika sürünme 2 dakika mola. Tahminimce 20-25 dakika sonra orada oluyorum. Yaralı bacakla bu kadar.
Enkazın içine bakıyorum. Pilot'u kemere bağlı vaziyette cansız durduğunu görüyorum. Kahroluyorum... Gencecik adam, o zaman 1 erkek bebeği var. Sürünürken bıraktığım çantam geliyor aklıma. içinde sağlık malzemeleri vardı. Neyse diyorum. Helikopter kabinin içindekini alıp yarama bakıyorum. Ya Allah! diyerek asılıyorum çubuğa. Çıkıyor. Hayvanlar gibi böğürüyorum. Yaraya hemen solüsyonlu bez tıkayıp sarıyorum. Kanama olmaması lazım. Kanama demek üşüme demek! Donmak demek, ÖLÜM DEMEK!
Kan akışımın yavaşladığını hissediyordum, bunu yorgunluğumdan, bitkinliğimden ve uyku halimden anlayabiliyordum. Matarama baktım. Tahmin ettiğim gibi, bu soğukta su kalacak değildi ya! Ateş yakmalıyım. Hem benim dışımdaki arkadaşlarımı da bulma olanağım yoktu. Öldülerse kar onların üstünü çoktan örtmüştür. Dirilerse de bu soğukta pek şansları yoktu. Gerçi ateşi yaktıktan sonra yine bakacaktım çevreye.
Ateşi yakacaktım yakmasına ama neyle? Çevrede odun yok. En yakın çam ağaçları 300 metre uzaklıkta. Çevreme bakındım. işte, kabindeki içi erzak dolu ahşap kutu! Bunlar mataradaki suyu eritmeye yeterliydi. Kutuyu boşalttım. Bıçağımı çıkardım ve içini boşalttığım kutuyu parçalamaya başladım. Sonunda parçalandı. Bunları tutuşturacak bir şey lazımdı. Gözüme koltukları kestirdim. Bunların içinde önceleri saman olurdu. Sonradan malzemesinin değiştiğini bilsem de, içinden çıkan yün bile olsa bana yardımcı olurdu. Bıçağı sertçe ikinci pilot koltuğunun arkasına sapladım. Ardından kesici tarafıyla aşağı doğru yara yara indim. Elimi oyuğun içine attım. iŞTE BURADA! içinden iki avuç sünger çıkardım. Aldığım süngerleri çadır şeklinde yaptığım 3 ahşap parçanın arasına koydum. Bıçak kılıfından fire starter'ı çıkardım ve sürtmeye başladım. Bir iki üç. SONUNDA! Ateş yanmıştı. Aklıma bileğimdeki paraşüt ipinden mamül bileklik geldi, bunu çözdüğüm zaman elime bir miktar ip çıkacaktı. Bilekliği çıkardım ve son düğümü çözdüm. Çıkardığım ipten bıçakla yarım metre kadar kestim. iplerin ucunu ateşle erittim me mataranın ağzına ip bağladım. Bir ucunda matara olan ipin diğer ucunu tavana bağlayıp ateşin üstüne sarkıttım. Su yavaş yavaş erimeye başladı. 5 dakika kadar bekledim ve artık sabredemeyip 3 yudum su içtim. içişimle beraber sanki dünya daha güzel dönmeye başlamıştı. Kafamdaki ağrı biraz olsun geçti ve arkama yaslandım. Bacağımı ateşin yardımıyla ısıtıyordum. Çok şükür! Isınan bacağımı hissetmeye başladım. Bu iyiye işaretti. Aklıma hemen solumda yatan pilot Yüzbaşı geldi. Onu böyle bırakmamalıydım. Kara da olsa bir yere gömmen lazımdı. Hem kar da bedeninin çürümesine engel olurdu. Ayağa zar zor da olsa doğruldum. Pilotun emniyet kemerini çözdüm ve sırtıma almaya çalıştım. YAPMALIYDIM! Sırtladım. Kabinden 7 metre uzağa kadar taşıyıp yatırdım. Karları ellerimle kazımaya başladım. Yarım metre kadar kazınca Yüzbaşı'mı yatırdım. Hızla üstünü kapattım. Şansıma, enkazın hemen yanında 1 metre kadar uzunlukta metal çubuk duruyordu. Yerini kaybetmemek adına aldım ve mezarın baş kısmının üstüne sapladım. Bu arada kendimi zorlandığımdan olsa gerek başımın sol kısmı kanamaya başladı. Elimle baktığımda gerçekten kuvvetli şekilde kanadığını gördüm. Derken arkamdan 3 el silah sesi duydum!
Ne olduğunu bilmeden anlık reflesle kendimi yere atıp yere sıfır olan alçak sürünme pozisyonu alıyorum. Tabi o anlık heyecan ve adrenalinle topuğu bırakın yere değdirmeyi, karın içine gömmüş bekliyorum. Ardından 5 el silah sesi daha. ( (... ..) şeklinde ) Şimdi anladım. Benden başka en az biri daha sağ idi! Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Ciğerlerim sökülene kadar. Sonunda öksürük tutuyor ve mecburen bağırmayı kesiyorum. Sesin geldiği yöne doğru kör topal alelacele koşmaya başlıyorum. Ayaklarım kara batıp çıkıyor, arasıra düşüyorum ama olmaz. YAPMALIYIM!
10 dakika kadar bata çıka gittikten sonra Yavuz ile karşılaşıyorum. Onun da yüzünün yarısı kan içinde. Hiçbir şey diyemeden üstüne atlayıp sarılıyorum. Ağlamaya başlıyoruz. Ağlarken yere düşüyoruz. Bir müddet daha böyle devam ettikten sonra doğrulup diğerlerini soruyorum. O kahreden yanıtı alınca gözlerim tekrar doluyor. Canlı kimseyle karşılaşmamış. Birbirimize tutunup enkaza doğru yürümeye koyuluyoruz.
--DEVAMI iÇiN REZ --