+7
Bundan daha sonrasında bir gün Aslan ve Mehmet'le bizim yazlığa gittik, yazlık oldukça sessiz sakin denize kıyısı olan bir kasaba tarzı bir yerdeydi. Otobüse atlayıp gitmek 1.5 saat sürüyordu ve gerek yolculuğundan gerek orada bulunmanın bana iyi gelmesinden ötürü her boşlukta kaçıyordum. Harika upuzun bir plaja, buz gibi derin bir denize, açık deniz olmasından karşı da akşamları harika bir yakamoz manzarası vardı. Yakamozu seviyordum, bir paket sigara ve ucuz şarap, güzel bir müzikle orada olduğum her akşam yakamoza karşı içerdim. Bazen sıkıntılarımı anlatmaya çalışıyordum yarım ağızla, aslında kendime açıklamaya gayret ederekten.
Akşam ay denize düşmeden yola çıktık, bu önemliydi çünkü yakamozun denizle buluşmasını, güneşin soluksuz sırtımı yasladığım dağların ardında batışı o zaman bana iyi gelen nadir şeylerdendi. Otobüs yolculuğu da her zaman ki gibi çok güzeldi, gülüp eğlenerek gidiyorduk.
Sanmayın ki insanlar bu dönemlerinde hep somurturlar, tam aksine. Artık öyle bir raddeye gelir ki bu bitkinlik hissi her an bir şeye gülmek için can atarsınız, çünkü artık yüz asmaktan sıkılırsınız. Bende öyle yapıyordum, olabildiğince gülüp eğleniyordum, iki kardeşim dışında çok çaktırmamaya çalışıyordum çöktüğümü. Anlayan anlıyordu halimden ama yine de pes edeceğime olduğum yerde dönmek daha dirayet sahibi hissettiriyordu kendimi bana.
Otobüsten indik, ufak evimize girdik. Derin bir nefes çektim, kokusunu bile sevdiğim bu eve geldiğimde bir kaç saatte olsa dertlerimi unutuyordum. Bir kaç sigara içip eve yerleştikten sonra çarşıya içki almaya indik. Tekelde duran abi artık gidegele bizi tanımıştı. Ara sıra takılırdı "her gün içiyorsun genç derdin ne?" diye bende bozuk bir gülümsemeyle boşver abi incir kabuğunu doldurmaz diyerekten eve yollanıyordum.