+10
Yürümeye başladık evlerine doğru. Yaklaşık 30 dakika daha benimleydi meleğim.
"Kim demiş senden kurtulmak istediğimi" dedim.
"Şimdilik böyle diyosun ama görüceksin bıktırıcam seni kendimden" diyerek güldü.
"Oo çok iddialıyız bakıyorum da" dedim
"Pek mümkün değil ama bıkmam ki ben, sen bukadar şeyken" çikmamıştı agzimdan o son sözcük.
Dügümlenmisti sanki bogazim. Kalbim söyle söyle diye atarken beynim buna izin vermemişti.
"Neyken?" diye sordu. Yürümeyi kesti. Bana döndü. Daha sonra tüm bedeniyle döndü ve tekrar sordu aynı şeyi;
"Neyken?"
Gözlerinin icine bakabiliyordum o an sadece. Cesaret bekliyordum ama gözlerinin kahvesine dalmıştım. Büyülemişti beni o aroma. Daha çok engel olmuştu sanki söylememe. Ne kadar güzel olsalar da onlara sonsuza dek bakabileceksem de benden bir cevap bekliyordu meleğim. Gozlerini hiç kırpmıyordu neredeyse. En son kendime cesaret vermek icin bir sey uydurdum. Gözlerini kirptigi an soyleyecektim ona.
Fazla gecmeden gozlerini kirpti. Ve söyledim;
"Güzelken". Belki de basit birşeydi ama ona iltifat etmeye bile kıyamıyordum. Sanki benim sesimi duymasi onu inciticekmiş gibi hissediyordum. Söylemiştim ama evet evet söylemiştim.
Sustu, konuşmadı. Sağ elini koydu yanağıma. Avcunun icini hissedebiliyordum. Fazlasiyla yumusakti. Ve hafifce güldü. Boyu benden biraz kisaydi. Parmaklarinin ucuna yukseldi. Yaklasiyordu bana gittikce. O yaklastikca benim kalbim daha cok atiyordu. Yillarca kafesine hapsolmus ozgurlugune kavusmak isteyen bir kuş gibi. Belki de kalbim onun kalbine kavuşmak istiyordu o yüzden bu denli hızlı atıyordu çıkacak gibi..
Fakat bu seferlik kavuşan o ikisi değil bizim
dudaklarımız dı.